30 Eylül 2014 Salı

Roman Holiday - Audrey HEPBURN


Roman Holiday 1953 yapımı bir Audrey Hepburn filmi.Romantik,komedi ve dram türünde bir film. Dün akşam ne izlesem ne izlesem derken hayranı olduğum Hepburn filmlerinden birini izlemeye karar verdim.



Filmin konusu Roma'yı ziyarete gelen Prenses Ann'in tek başına Roma'yı keşfe çıkması. Roma'ya geldiğinde herşey planlıdır.Ziyaretleri,röportajları,basın konuşmaları... Herşey başkaları tarafından saati saatine planlanmıştır. Artık bu programlardan ve dayatmalardan yorulan prenses kendisine yapılan sakinleştirici iğneden sonra gizlice elçilik binasından kaçarak kendini sokağa atar ve bir gazeteciyle tanışır.

İğnenin etkisiyle sarhoş gibidir ve gazeteci onu alıp kendi evine götürür. Onun prenses olduğundan haberi yoktur. Ertesi gün gazetedeki resmi gördükten sonra evinde uyuyan kızın prenses olduğunu anlar ve işinden kovulmayıp iyi  para almak için plan yapar. 

Gazeteci olduğunu belli etmeden onunla röportaj yapacak ve fotoğraflar çekecektir. 

Prensesle harika bir Roma gezisi yaparlar. Bu geziden sonra hiçbirşey planladığı gibi gitmez.

Herkes prensesi aramaktadır ve prenses de ona aşık olmasına rağmen artık geri dönmek zorunda olduğunu söyleyip gider.Gazetecinin elinde bir sürü resim vardır. İstese kariyerinde bir seviye atlayabilir ama hissettikleri bütün planlarını alt üst eder.


Öncelikle filmin sonu benim için tam bir hayal kırıklığıydı.Öyle bitmesini hiç istemezdim yaa :) 

En sevdiğim sahnelerden biri motosiklet sahnesiydi.Audrey Hepburn o sahnelerde eğlendiğini süper belli etmiş :)






Sizi güldürecek kadar komedi unsuru içermediği gibi gözlerinizi doldurup içinize işleyecek kadar da dram içermiyor :) Konusu ve içeriği dolu dolu olan bir film değil açıkçası. Ama ben seviyorum bu kadının filmlerini izlemeyi. 

Oyunculuklar yapmacıklık ve abartılı olmaktan çok uzak. Daha gerçek geliyor sanki izlerken. 

Siyah beyaz olması ise ayrı bir çekici geliyor bana.Önceden çok sıkılırdım bu tür filmlerde. Eski yapım filmleri hayatta izleyemezdim. Ama artık seviyorum sanırım :)

Motosiklet sahnesinden sonra saçlarını kısacık kestirdiği sahneyi de çok seviyorum. Kısa saç bir kadının yüzüne bu kadar yakışabilir. Her haliyle zarifliği yansıtıyor.

Bence Audrey Hepburn oyunculuğu ile gayet izlenesi bir film tavsiye ederim :)





29 Eylül 2014 Pazartesi

Okunası Şahıslar - 1



Günaydınnnn :)

Görmüşsünüzdür mutlaka.Deep ara ara bloğunda izlenesi bloglar başlığı altında bir sürü blog tanıtıyor bize. Onun sayesinde bir çok yeni blog keşfediyoruz ve okuyoruz. O kadar blogla nasıl başediyor anlamış değilim :) Hem öyle sessiz bir takipçi de değil biliyorsunuz. Hergün birden çok yazı yazıyor.Yorumlarına tek tek cevap veriyor ve neredeyse tüm blog dünyasını izleyip herkese yorum yazıyor.İnanılır gibi değil :)

Deep gibi hepimiz zaman zaman bu şekilde takip ettiğimiz blogları yazsak bir çok yeni bloğa ulaşabiliriz.Ben bugün bir başlangıç yapayım dedim :) Tabi başlıktan da anlaşıldığı üzere bu sadece 1.si.Yani devamı gelecek ismi olmayanlar gücenmek yok :) 



Aşağıda bloglarını yazdığım, yazmadığım herkesten uygun bir zamanlarında böyle bir liste hazırlamalarını rica ediyorum.Tabi isterlerse :) Böylece birbirimize ulaşmak ve yeni bloglar keşfetmek çok daha kolay olacak.Bekliyorum yazılarınızı :)

Black Swann

Çelen'in Sazı

alis

Vişne Çürüğü

b3ngü

çokomell

Jysra Reçani

Ağustos Böceği

BUSRAKKUS

Mien

Beyaz Gemi

Bir Sahne Var Aklımda

D.S.K.

Böğürtlenlim

Dafin Yaprağı

Dr.Coffee

Ekmek Kırıntısı

Kreatif Baskan

GRİ LADY

Göçebe Düşünceler

Kiraz Çiçeği Ninja

SadeceBen

Ali Çalışkan

Moira M

3gen


28 Eylül 2014 Pazar

Beden Dili - 2

=>  Öncelikle kısacık bir duyurum olacak. heryerdenherseyden bloğunun sahibi Aylin hem değişiklik amacıyla hem de bloğunda yaşadığı problem nedeniyle yeni bir blog açtı. Kendisini artık Keyf-i Kahve de okuyabilirsiniz.

Evet şimdi Beden Dili ile devam edelim. Sevdiğinizi düşündüğüm için ikincisini yayınladım.Buyrun bakalım :)

*Gözlük hareketleri : Gözlük çerçevesinin saplarından birini ağıza götürmek bir güven ve rahatlama hareketidir.Gözlükleri çıkarıp sürekli camlarını silmek karar verirken zaman kazanma amacını gösterir. Eğer gözlüklerini tekrar takarsa konuyla ilgilenmeye ve düşünmeye devam ediyor demektir.Gözlükleri katlar ve kaldırırsa konuşmaya son vermek isteğini yansıtır.



Gözlüklerin üzerinden bakmak eleştirel ve yargılayan kişiyi yansıtır. Yakın gözlüğü takan birisi karşıda duran birine bakarken gözlüğü çıkarmaktansa üstünden bakmayı tercih eder.Karşıdaki de incelendiği hissine kapılır. Bu bir iletişim hatasıdır.

*El,kol ve avuçlar : Açık avuç gerçek,dürüstlük,sadakat ve teslimiyetle bağdaştırılır.Birinin açık ve dürüst olup olmadığını anlamanın yollarından biri de avuç hareketlerine bakmaktır. Mesela bir çocuk yalan söylediğinde yada birşey sakladığında avuçlarını arkasına saklar. Bu insanın bilinçsizce yaptığı bir davranıştır. Bu davranış erkeklerde ellerini ceplerine saklamak yada kollarını kavuşturmak şeklinde de kendini gösterir.

*Ağız Koruyucu : Beyin bilinçaltından söylenen yalanları bastırmaya çalışırken el ağzı örter ve başparmak da yanağa bastırılır. Yada ağzın üzerine getirilen birkaç parmak yada yumruk olarak da kendini gösterir. Ve bu davranışların anlamı aynıdır. Bazıları sahte bir öksürükle bu ağız kapama hareketini farkında olmadan saklamaya çalışır. Ancak siz konuşurken karşınızdaki bu hareketi yapıyorsa sizin yalan söylediğinizi düşündüğü anlamına gelir.

*Boyun Kaşıma : Yazı yazarken kullanılan elin işaret parmağı kulak memesinin altını veya boynun yan tarafını kaşır. Kaşıma işlemi yaklaşık beş kez yapılır. Beşten az yada çok olduğu nadir görülür. Bu şüphe veya emin olmama işaretidir. Sana katıldığıma emin değilim şeklinde düşünen kişinin hareketi olabilir. Karşınızdaki hem bu hareketi yapıp hem de size katıldığını yada sizi anladığını söylüyorsa bundan şüphe duymak gerekir.

*Burna dokunma : Yalan söylemenin burundaki hassas sinir uçlarının kaşınmasına yol açtığı ve burna dokunma hareketi de bu hissin önüne geçmek için yapılır.

*Göz Ovuşturma : Yalan söylediği kişinin yüzüne bakmaktan kaçınma hareketidir. Erkekler genellikle gözlerini baya güçlü şekilde ovuştururlar. Eğer söyledikleri yalan büyük bir yalansa aynı zamanda yere bakarak gözlerini kaçırırlar. Kadınlar ise gözün hemen altına hafif bir ovuşturma hareketi yaparlar ve dinleyicinin bakışlarından tavana bakarak kaçmaya çalışırlar.

*Kulak Ovuşturma : Eli kulağa götürerek kötü şeyleri duymaktan kaçınma hareketidir. Ailesi tarafından azarlanan çocuğun kulaklarını elleriyle kapatmasının yetişkin versiyonudur. Aynı zamanda karşınızdakinin sizi yeterince dinlediği ve artık konuşmak istediği anlamı da taşır.

Devamı en kısa zamandaa :)

27 Eylül 2014 Cumartesi

Biri Alışveriş mi Dedi ? :))



Buz gibi ve yağmurlu havaya rağmen tek başıma alışverişin tadını çıkardım bugün. Kendime ciciler aldım :) Küçük bir yerde yaşadığım için kozmetik ürünleri satan mağaza açısından fazla seçeneğim yok. En son Gratis açıldığında havalara uçmuştum. Hatta kapısında dans edesim falan gelmişti :D

İstanbul'dan dönüp memleketime geldiğimde Watsons ve Gratisin olmaması gerçekten büyük eksiklikti. Blogda "kızlar Gratiste indirim başlamış" gibi paylaşımlar gördüğümde içim kan ağlıyordu. Hıı bir de o aldıklarınızı paylaştığınızda ekrana yapışıp o rimelleri rujları öpesim geliyordu itiraf ediyorum :D Ama neyse ki Gratis ben iyice psikopata bağlamadan bu sıkıntıyı giderdi :)

Korkmayın korkmayın kozmetik bloğu olmaya karar vermedim :D Ama hayatımda bir kez olsun bunu yapmak istiyorum tutmayın beniii. Gratis'teki % 50 ye varan indirim gününden bana düşenler bunlaaar:)


*The Balm Lip Gloss  (Güya dudak dolgunlaştırıcı etkisi varmışmışmış :P Ama o uyuşukluk hissi güzel ya sevdim :)) 

*Essence ruj numarası 02
*Loreal ruj 162 numara rengi çok tatlı bence ♥
*Loreal Excess Rimel. Fırçası silikon ve eve gelince denedim güzel gerçekten. Benim kirpiklerime rimel bulmak dünyanın en zor işi.
*Loreal extra black dipliner. Suya dayanıklıymış ama bakalım göreceğiz :)

*Maybelline master precise kalem eyeliner. Sürümü çok çok kolay.Sabahları aceleyle çıktığımda çok işe yarayacak. Diğer eyelinerda biraz pimpirikliyim de ben. İlla kusursuz olacak diye dakikalarca uğraşıyorum :)
*Loreal Infalible pudra. Kapatıcılığı iyi gibi geldi bana ama umarım memnun kalırım. 

Maybelline ve Lorealde harika indirim vardı cidden. Çıktığımda başım dönüyordu :D En sevindiğim konuysa şu oldu.Ben genelde birden fazla ruj aldığımda hep neredeyse aynı renkleri alıp çıkarım farkında olmadan.Eve gelince de of yaa ne manyağım diye sinirlenirim kendime :D Ama bu sefer iyi iş çıkarmışım. Şeftali,pembe ve kırmızı tonlarında üç farklı renk ruj almışım resmen. Kendime inanamıyorum :DAklımda kalan bir iki şey daha oldu.Yarın da onları alacağım kalırsa tabisi. Kadınlar resmen yamyam gibi dolaşıyor mağazanın içinde yaa. Yağmalamışlar ortalığı. Oysa daha dün başladı indirim. Sinir oldum.Beğendiğim rujların numaraları kalmamıştı hiç.Neyse buna da şükür :D 
Bu da böyle bir kozmetik içerikli yazıydı işte :) Hiç bana göre değilmiş bunu da anlamış oldum. İçimde kalmamış oldu kozmetik blogcusu olmak :D Evet tamam artık susuyorum ve meydanı gerçek kozmetik bloglarına bırakıyorum :D 
Hoşçakalınnn...

26 Eylül 2014 Cuma

Ukala Aşk


Bu sokaklarda ilk dolaştığım günü hatırlıyorum da.. Sanki şu an kadar yakındı bana.. 

Kendime uygun bir ev bulamamıştım bir türlü. Artık ayaklarımda derman kalmadığını hissettiğimde ilk gördüğüm kafeye girdim. Uzunca bir süre menüye bakıp sakızlı muhallebide karar kıldım. Yanına da bir türk kahvesi. E tabi sigarasız da olmaz. O yüzden dışarıda oturmaya karar verdim.

Yan masamda oturan avrupai kılıklı adam dikkatimi çekmişti. İster istemez gözüm kayıyordu. Sanmayın ki çok beğendiğimdendi. Bildiğin iticiydi adam yahu. Elinde piposuyla insanlara hepiniz cahilsiniz dünya benim etrafımda dönüyor bakışı atıyordu. 

Dikkat çektiğimi düşünüp gözlerimi ayırdım adamdan. Etrafı incelemeye başladım. İçeride farklı bir dekorasyon vardı. Girişte sağ taraftaki taş plak eminim ki herkesin dikkatini çekiyordu. Duvarlardaki resimler biraz fazla abartılıydı. İnsanın başı dönüyordu sanki baktıkça. Neyse ki dışarda oturuyorum diye geçirdim içimden. O anda ortama uymayan bir şarkıyı işitmeye başladım. PSY çalıyordu resmen. Yok artık insan müzik listesini de ortama uygun ayarlar biraz diye düşünürken değişiverdi şarkı. Hmm bu fena değildi. Hey mambo dinlerken her zaman keyif aldığım bir şarkıydı.

Sıcak da öyle fena bastırdı ki.Annem gibi elimde yelpaze sallayıp durmayı ne çok isterdim. Annem demişken yastık kılıfımın içinde sakladığım aile fotoğrafını yanıma aldığımdan emin olmak için çantama baktım. En azından hasretimi dindirirdi baktıkça belki.Yada daha çok ağlatırdı ne bileyim.

Daha yapacak çok işim var diye düşüncelere dalmışken yan masadaki adamın kalkmaya hazırlandığını farkettim. Cüzdanını çıkardı ve hesabı ödeyip çıktı. Garsonu çağırışından bile ukalalık akıyordu.

Ardından ben de kalktım. Hesabı getirmelerini beklerken yere düşmüş birşey dikkatimi çekti. Pipolu beyefendi ehliyetini düşürmüştü. Hesabı ödeyip hemen çıktım. Az ilerde yavaş yavaş ilerlediğini gördüm ve koşmaya başladım. Sonunda duyurabilmiştim kendimi. Suratıma bakarken bile küstahtı adam. Teşekkürü bile zordandı. O an neden koştum ki sanki peşinden diye bir pişmanlık kapladı içimi.

***
Anılardan sıyrıldığımda gülümserken buldum kendimi. Nereden bilebilirdim ki bu ukala adamın karşıma çıkmasının bir sebebi olduğunu. Aşık olduğumu kabullenmem zaman aldı evet ama mutluydum. Her zamankinden çok...

***

Güzel ve farklı bir mimdi.Sevdim :) Çelen'in Sazı ve Ekmek Kırıntısına teşekkür ederim. Ama biraz zorladı açıkçası :) 

Mim konusu şöyle; pipo, cahil, taş plak, PSY, yelpaze, sakızlı muhallebi, yastık kılıfı, ehliyet  
Bu kelimelerle bir hikaye yada istediğimiz birşey yazmamız gerekiyor.

Ben de Özge Kara'yı mimliyorum.Eminim ki ondan güzel bir hikaye çıkacak :)


Beden Dilinin Verdiği İpuçları - 1

Staj eğitimi programında beden dili ile ilgili bir seminere katılmıştık. O zamandan beri dikkatimi çeken konular arasında. Okuduklarımı bölüm bölüm sizlerle paylaşmak istiyorum. Başlayalım bakalım :)

Erkek bir kadından hoşlanıyor ve onunla ilgileniyorsa ona yaklaşırken hazırlık hareketleri yapar. Elini boğazına götürme,saçını, kravatını,ceketini yada yakalarını düzeltme.Omuzlarından tozları silkeleme. Baş parmakların kemerde olması ise cinsel bir semboldür ve cinsel organı simgeler.Gerçekten ilgileniyorsa gözbebekleri büyür. Ellerini sık sık beline koyar.

♣ Karşınızdaki sizin fikirlerinizi onaylamıyor ama kendi fikirlerini söylemekten de çekiniyorsa yaptığı hareketler açığa vurulmayan bir görüşten kaynaklanıp bunlara yerine koyma hareketleri denir. Mesela kıyafetinin üzerinden hayali pamukçukları toplamak gibi. Bu sırada genelde bakışlarını kaçırır ve yere bakar. Bu durumda karşınızdaki kişi sesini çıkarmayıp sizinle fikir birliğinde olduğunu yansıtmaya çalışsa da aslında anlatılanlardan pek hoşlanmamaktadır. Bu durumda "sen ne düşünüyorsun?" şeklinde sorular sorarak gerçek fikirlerine ulaşmaya çalışabilirsiniz.






Baş Hareketleri : Kafa bir yana doğru eğildiğinde bu kişinin konuyla ilgilenmeye başladığı anlamına gelir.Mesela bir satış sunuşunda alıcı başını yana eğip elini çenesine götürmüşse bu bir değerlendirme hareketidir ve ona ulaşmışsınız demektir. 

♣ Başın aşağıya eğik olması tavrın olumsuz hatta yargılayıcı olduğunu gösterir.Karşınızdakinin başını yukarıya kaldırmasını yada yana eğmesini sağlayamazsanız bir iletişim sorunuyla karşı karşıyasınız demektir. 

♣ Her iki elin başın arkasında olması kendini baskın yada üstün hisseden kişilere özgüdür."Tüm cevaplar bende" anlamına gelir. Adam bu sırada aynı zamanda 4 şeklinde bacak bacak üstüne atmışsa kendini üstün hissetmekle kalmayıp tartışmak istediğini de gösterir. 

♣ Her iki elin belde olması saldırganlık hareketlerinden biridir. Erkekler bu hareketi yaygın olarak kadınların yanında saldırgan, baskın bir erkek olduğunu göstermek için yaparlar. Başka bir erkeğe karşı bu tavır sergilendiğinde ise herhangi bir konuda meydan okuma anlamına gelir. 
Kadınların ellerini beline koyması ise giydiği kıyafeti daha çekici gösterme amacı da taşır.


♣ Baş parmakların kemerde olması da meydan okuma anlamına gelir. 

♣ Kişinin ruh hali olumlu ve olumsuz arasında geçiş yaptığında gözbebekleri küçülür veya büyür. Heyecanlanan birinin gözbebeklerinin büyüklüğü dört katına kadar çıkabilir. Kızgnlık yada bir olumsuzluk halinde iyice küçülebilir.

Bir kadın bir erkeği severse ona bakarken gözbebekleri büyür ve erkek de farkında olmadan bunu doğru yorumlar. Her biri bundan heyecanlanır.Araştırmalar pornografik filmler erkeklere izletildğinde gözbebeklerin büyüklüğünün üç katına kadar çıktığını göstermektedir. Bu durumda kadınların gözbebeklerindeki büyüme erkeklerdekinden çok daha fazlaymış haberiniz olsun :))

♣ Sosyal bir karşılaşma sırasında karşıdakinin bakışı gözler ve ağız arasındaki üçgen bölgede yoğunlaşır.


♣ Mahrem bakışta ise yakın karşılaşmalarda bakış gözler ve göğüs arasındaki üçgen bölgede ,uzak karşılaşmalarda ise bakış gözler ve cinsel organ arasındaki üçgen bölgelerde yoğunlaşır.Kadın ve erkek bu bakışı birbirlerinden hoşlandığını göstermek için kullanır.

♣ Karşınızdaki kişi sizi dinlerken sürekli sizden başka yere bakıyorsa sıkıldığı,ilgilenmediği yada kendisini sizden üstün gördüğü için görmezden geldiği anlamına gelir.

Sigara içerken kendine  güvenen,kendini üstün gören ve olumlu duygulara sahip olan kişi dumanı yukarı üfler.Dumanı aşağıya doğru üflemek ise tam tersini ifade eder. Hem ağzın köşesinden hem de aşağıya doğru üflüyorsa bu daha olumsuz ve kapalı bir tavra  işarettir.

Dumanın burundan üflenmesi kendine güveni gösterir.Sigara ucunun sürekli kül tablasına vurulması bir iç çelişki yaşadığını ve rahatlamaya ihtiyacı olduğunu gösterebilir.

Tiryaki bir sigara  yakar ve normalde söndüreceğinden daha erken söndürürse konuşmayı bitirmeye karar verdiğini gösterir.

Şimdilik bu kadar.  Eğer severseniz belki devamını da yazarım zaman zaman :) 

Hoşçakalınn :)

24 Eylül 2014 Çarşamba

Ofisten Satırlar

5-6 gündür rahatsızdım. Sürekli mide bulantısı,üşüme.. P.tesi günü işe gelmemle eve geri dönmem bir oldu. Zaten hastayım bir de herkes "ayy sapsarı olmuşsun neyin vaaar" benzeri cümleler kurunca insanın yataklara düşesi geliyor. Hani genelde insanlar hasta olunca çok nazlanır hep ilgi beklerler ya, ben tam tersiyim.Mesela annemin sürekli gelip iyi misin nasıl oldun birşey ister misin diye sormasını istemem.Kendi halime bıraksınlar beni mümkünse :) İlgi gösterildikçe kendimi daha kötü hissediyorum sanki. Hıı ama bu kural Serkan'a gelince mutasyona uğruyor. O ilgi göstermeli :D

Mide bulantısında kaç gündür birşey yiyemiyorum.Hayatta kalabilecek kadar yiyordum resmen. Aç açına dolaşıp durdum.P.tesi akşamı Serkan'la buluştuk ve kendimi iyi hissettiğim için bir adanayı indirdim mideme :D Normalde hayatta bitiremem.O da şok oldu.Maşallah maşallah deyip durdu :D

Sonuç olarak bugün tamamen iyileştim sanırım.En azından güne mide bulantısıyla başlamadım. Hasta olunca çekilmez bir insan oluyorum ya. Yaşlılığımı kesinlikle huzur evinde geçireceğim böyle giderse. Kimse bakmaz bana :D

***

Hastalıktan evde oturunca ne yapacağımı da şaşırdım.Hergün internette bulduğum maskeleri yüzüme uygulamaya başladım. Sonuç mu ? Alerjik görünümlü bir sürü kırmızı kırmızı küçük sivilceler. Neyse ki kükürtlü sabunla kendime geldi cildim. Bir daha mııı tövbee :D Bundan sonra türk kahvesi ve bal dışında hiç bir maske yer alamaz hayatımda :D

***

İki gün önce Serkan'ın bana aldığı yüzüğü kaybettim. Bazen o kadar unutkan oluyorum ki özellikle aklımdan bak şuraya koydun unutma diye düşünsem de nereye koyduğumu hatırlayamıyorum. Her yeri aradım. Bütün dolaplarımı alt üst ettim.Yatağımı çekip altına kadar baktım.Çantalarımı tek tek aradım. Artık en son işi abartıp mutfak dolaplarına bakmaya başladım. Mutfakta birşeyler yaparken çıkarmışımdır belki diye. Sonunda ümidimi kesip Serkan'a söyledim kaybettiğimi. Bir yandan da bir yüzüğe bile sahip çıkamadın diye söyleniyorum kendime. Artık kaybettiğimi kabullenmişken askıya şöyle bir dokundum. "Trinnkkk" birşey düşüverdi yere. Evet evet tahmin ettiğiniz gibi yüzük düştü :D Yerden aldım nasıl öpüyorum :D Hayatımın en mutlu anıydı sanırım. 

Bu unutkanlığıma bir çare bulmalıyım ama ne ? Alzheimer olacağım bu genç yaşımda ya. En korktuğum hastalıklardan biri zaten. Allah korusun. 

***
Bir ara Serkan'la sürekli tartışıyorduk.Hem de saçma sapan şeyler yüzünden. Sonra kendimize geldiğimizde "napıyoruz biz yaa" diyoruz. İnanamıyoruz o sebeplerden tartıştığımıza. Neden böyle oluyor bilmiyorum.Aslında herşey çok güzel. Ama sanki dertsiz başımıza dert arıyoruz :) O da hemen sinirleniyor ben de. Ve bazen gerçekten çok alıngan oluyorum. Daha dikkatli olmaya çalışıyoruz ikimiz de. Allahtan küs kalma huyumuz yok. Olsa vallahi çıldırırdım. Hayatta küs duramam. O an kavga edilecekse edilecek.Yok öyle telefonu kapatıp bir gün iki gün küs kalmak :)

***

Friends çok iyi gidiyor. Devam ediyorum izlemeye. Normalde 25 dk falan bir bölüm.Akşam izlerken kendimi bir kaptırmışım.Kaç dk kaldı diye bakayım dedim meğer neredeyse 50 dk izlemişim farkında değilim.

Sarah Jio'nun Yağmur Sonrası kitabına başladım. Bunun da konusu güzele benziyor. Ve bence bu romanlardan harika bir film çıkar :)

Film demişken herkes Dabbe'yi konuşuyor.Çok korkunçmuş gibi söylentiler duydum. Korkacağımı bilmeme rağmen sanırım izlemek istiyorum :) En kısa zamanda Serkan'la izleyeceğiz. Sonra ben gece korkup uyuyamadığımda Serkan'ı arayıp uykusunun içine edeceğim tabisi :)Evet hala çocuğum. Aklından geçeni duydum :D

Neyse bu kadar çene çalmak yeter biraz da işime bakayım. Hoşçakalıınn :)

23 Eylül 2014 Salı

Mart Menekşeleri / Sarah JIO

Kocası tarafından başka bir kadın için terk edilen Emily boşandıktan sonra herşeyden uzaklaşmak ve kafa dağıtmak için Bainbridge Adasına Bee yengesinin yanına gider. Emily ünlü bir yazar olmasına rağmen artık eskisi gibi yazamadığını düşünür ve bu adada kalmanın bu açıdan da faydası olacağı umuduyla o adada ve yengesinin yanında olmaktan mutludur. Mart ayını orada geçirmeye karar verir.

Bee'nin en yakın arkadaşı Evleyn'le tanışır. Jack adında genç bir adamla ve Henry ile tanıştığında Bee'nin bu durumdan hoşnut olmadığını farkeder ancak nedenini sorduğunda bir cevap alamaz.
Bu arada  Jackla aşka yeniden adım atmaya çalışır. Belki bu sefer olur yada olmaz burada ipucu vermiyorum tabi ki :)

Emily Bee yengesinin evinde kaldığı odada komodinin çekmecesinde bir günlük bulur. 1943 yılından kalma eski bir günlük. Bir kaç sayfa okuduktan sonra kendini suçlu hissetmeye başlasa da okumaktan alıkoyamaz kendini.

İşte bu günlükle beraber Emily için aile sırlarına ve gerçek bir aşk hikayesine yolculuk başlar. Bainbridge Adası onu birçok insanla bir araya getirirken kendini bulmasını da sağlar. 

Emily, Bee'nin en yakın arkadaşı Evelyn'e günlükten bahseder.Evelyn onu sonuna kadar okumasını ve bu günlüğün kendisini de ilgilendirdiğini söyler. Bee yengesine belli etmeden günlüğü okumaya devam eder.

Okudukları Esther ve Elliot adında iki kişi arasında yaşanan bir aşk hikayesidir. Önce bunun bir günlük mü yoksa yazılmaya başlanmış ama yarım kalmış bir kitap mı olduğuna anlam veremez. Ancak onların yaşadığı aşk Emily'i o kadar etkiler ki sonuna kadar okuyup bitirir.

Emily günlükte okuduğu isimlerin gerçekten var olup olmadığı konusunda bazı araştırmalar yapar. Elliot ve Esther'in hayali değil gerçek kişiler olduğu bilgisine ulaştığında hiç bilmediği gerçeklere de ulaşır. Günlüğün neden kendisini bu kadar ilgilendirdiğini artık anlamıştır. Orada okuduğu her ismin aslında gerçek hayatta birinin karşılığı olduğunu anlar. Ve tabi ki Bee yengesinin Henry ile tanışmasından neden memnun olmadığını da çözmüş olur.

Emily adadan evine döndüğünde Esther'in hayatını yazmaya başlar. Düşündüğü gibi ada kendisine iyi gelmiş ve yeniden eskisi gibi yazmaya başlamıştır. Ancak okuduğu günlükte Esther'in hayatı yarım kalmıştır. Onu nasıl tamamlaması gerektiğini düşünürken adadan bir telefon gelir.Tekrar adaya gittiğinde artık Esther'in hayatını yazdığı kitabını tamamlayacak şeyler olmuştur.Emily için kitabını ve Esther'ın hayat hikayesini tamamlama zamanıdır...

***

Mart Menekşelerini alırken tereddüt etmiştim aslında. Çünkü bu ara bu tür kitap kapakları moda.Her yer birbirine benzer romanlarla dolu.Sanki boş bir kitapmış hissi veriyor bana bazen bu tür renkli kapaklar. Ama kesinlikle yanıldım.Gerçekten severek ve keyifle okudum.Merak duygusu hiç peşinizi bırakmıyor zaten. Bir sonraki sayfanın merakıyla bir günde sayfalarca okuyabilirsiniz.

Romanda Esther karakteri nedense bana Audrey Hepburn'ü anımsatıyor.Sanki ona benzeyen bir kadınmış gibi hissediyorum. Okurken zihnimde o rolü üstlenen kişi oldu kendisi :)

Şimdi sırada Böğürtlen Kışı ve Yağmur Sonrası var. Hemen aldım tabi ki. Sarah Jio artık favori yazarlarımdan biri. Sanki Jojo Moyes ile benziyor tarzları. 

Sonuç olarak sevdiğim romanlar arasında yerini aldı Mart Menekşeleri :)






21 Eylül 2014 Pazar

MİMM...


Sevgili  DAFİN YAPRAĞI beni mimlemiş. Teşekkür ediyorum ve daha fazla gecikmeden cevaplara geçiyorum.

*Canan Tan mı Debbie Macomber mı?
Debbie Macomber hiç okumadım. Canan Tan'ın hep aynı tarzda yazdığının farkındayım ama yine de okumayı seviyorum.

*Küpe mi kolye mi ?
Kolyelere bayılırım :) Küpede biraz seçici olmam gerekiyor.Çünkü altın ve gümüş dışındakiler alerji yapıyor. O yüzden seçimim her zaman kolyeden yana.

*Gelecekteki hedefin nedir?
Önceden fazlasıyla planlı yaşayan biriyken artık bu takıntımdan kurtulduğumu hissediyorum.Belki de okulun ve stajın bitmesinden kaynaklanıyor bilmiyorum. Ama şu an tek hedefim işimi gerektiği gibi yapmak ve ilk maaşımla istediğim herşeyi almak :)

*Bira mı sigara mı ?
Sigara kullanmıyorum ama bira sevdiğin insanlarla birlikte güzel tabi ki :) Yalnız mı ? Aklımın ucundan bile geçmez :)

*Bloğunun ismi neden bu ?
Bu soru daha önce iki mimde de sorulmuştu.Sanırım artık pas diyebilirim :)

*Favori makyaj malzemen/malzemelerin?
Pudra,eyeliner,rimel.

*Gerçek aşk bana göre....
Tamamlamak ve tamamlanmak.

*Yabancı dil mi anadil mi ?
Herhangi bir yabancı dili çok iyi konuşabilmeyi isterdim.

*Kuzey Amerika Kıtası mı Güney Amerika Kıtası mı ?
Güney Amerika daha bir ilgi çekici sanki.

*Kurşun kalem mi uçlu kalem mi ?
Uçlu kaleemm :) Özledim ya :)

Mimlediklerim: Kreatif Baskan  ve   Loretta B.

Cevaplarsanız sevinirim :)

18 Eylül 2014 Perşembe

Friends Günlüğü



Eski blog okuma düzenime geri dönemiyorum bir türlü. Kaçırdığım yazıları okuyayım derken üzerine yenileri de ekleniyor. Yetişemiyorum vallahi :)

Uzun zamandan sonra dizi izlemeye başlamamın etkisi de var tabi bunda. İşten eve geldiğimde yemek,kitap,dizi ve blog arasında mekik dokuduğum günler yaşıyorum şu ara :)

Friends gerçekten harika bir dizi ♥ :) Bu diziyi izlerken Avrupa Yakası'nı özlediğimi farkediyorum bazen. Ona da bayılırdım.

2.Sezonu izlemeye başladım. Beni en çok şaşırtansa Ross'un Çin'den çekik gözlü bir hanımefendiyle dönmesiydi :) Gerçi izlerken oh iyi oldu Rachel'a dedim ama olsun. Ben onları hep sevgili olarak hayal etmiştim yaa.Hatta bu sefer kesin olacak demiştim ama şu an zavallı Rachel isyanlarda :)

Favorim Phoebe ve Chandler.Bayılıyorum ikisine de. Ama Phoebe gerçekte gayet güzel bir bayanken o dizide nasıl o kadar kötü görünebiliyor anlamış değilim.Sanırım giydiklerinin de etkisi var bunda. O saf hallerine çok gülüyorum izlerken :)

Diziyi izlemeye başladığımda Joey ve Chandler'in saçlarının kesinlikle kısa olması gerektiğini düşünmüştüm. Hayalim gerçek oldu ve saçlar kısaldı :) Bence böyle çok daha iyi oldu. En azından Chandler erkek gibi görünüyor gözüme :D

Şimdiden diziyi bitirince ne yapacağımı düşünüyorum. Keşke hiç bitmese. Bitince sizin önerilerinize ihtiyacım olacak yeni bir dizi için :)

Bölümlerin çok uzun olmaması da çok iyi. Mesela Game of Thrones izlerken sanki film izliyormuşum gibi hissediyordum.Ama kısa olunca çok daha iyi oluyor. Yatmadan önce açıp 20-25 dk bir bölüm izleyip kapatabiliyorum en azından.

Bakalım ileriki bölümlerde neler olacak. Ross'un sevgilisi defolup gitmeli bence :D

Bu da böyle bir dizi yorumuydu işte.Aslında ben mim için gelmiştim ama o kadar zor ve özen isteyen bir mim ki buna hazır değilim sanırım :)

Hoşçakalın :)

16 Eylül 2014 Salı

Pucca 1-2-3-4



Merhaba uzun zamandır kitap yorumu yazmıyorum. Ne okursam okuyayım beğensem de beğenmesem de o kitapla ilgili fikirlerimi yazmak için söz vermiştim kendime. Bu sözümden dönmemeye karar verdim.


Başlıktan da anlaşılacağı üzere konumuz Pucca.

1-Küçük Aptalın Büyük Dünyası
2-Ve Geri Kalan Her Şey
3-Allah Beni Böyle Yaratmış
4-Ay Hadi İnşallah!

4 kitabını da okudum. Çok hızlı okunan,sizi yormayacak,dili oldukça bizden olan :) bol olaylı bir seri bu 4 kitap...Tüm özel hayatını ayrıntılarıyla anlatıyor bize. İlişkileri,ailesi,arkadaşıkları, sevgilileri, hissettikleri,düşündükleri aklınıza gelebilecek herşeyi...


Daha pucca kimdir, nasıl bir yazardır bilmeden kapaklarına bayılıp dördünü de kucaklayıp almıştım :) Herkes çoktan okudu bıktı bile o kitapları görmekten ama ben aldıktan çok çok sonra okudum. Tam yaz dönemi serisi bence. Zihninizi yormayacak, bir çırpıda bitireceğiniz ve sanki bir arkadaşla dedikodu yaparmış hissi veren kitaplar...


Pucca hayatının her anından iyi kötü bir çok anıyı paylaşıyor bizimle. Kimi zaman çok eğlenceli ve sizi güldürecek olaylar okuyorsunuz. Kimi zaman da o kadar neşeli ve vurdumduymaz olan bir kız nasıl bu kadar duygusal ve karamsar olabilir diyorsunuz. Sanki hep neşeli şeyler anlatacakmış beklentisi vardı bende :) Kimi zaman da sizi şaşırtıp "hayır yaa,nasıl olur" dedirtiyor. Özellikle çocukluğuna dair ailesiyle yaşadıklarını okurken gerçekten üzüldüm. Hatta ailesiyle ilgili kısımları okurken bu kızdan bildiğin bir Canan Tan çıkabilir diye düşündüm :) Çünkü o kısımlarda gayet duygusal bir dili var. Sanki oraları Pucca yazmamış gibi :)

Bazen yuh artık fazla abartmış dediğim de oldu. En çok sevdiğim yanı ise kendini çok rahat bir şekilde eleştirebilmesiydi. Sövüp saydığı,kendini yerin dibine soktuğu sayfalar o kadar fazla ki. Özeleştiri anca bu kadar geliştirilebilir :)

Size bilgi anlamında bir şey katar mı ? Hayır kesinlikle katmaz. E o zaman neden okuyayım derseniz; mesela kitap okumaktan yorulduğunuz ve okumak istemediğiniz dönemlerde sizin okuma isteğinizi yerine getirebilir belki. Tıpkı bende olduğu gibi :)

Deniz,kum,kumsal ve güneşle harika uyum gösterebilecek kitaplar. Tam tatillik bence :)


Okuduğu kitabın kendisine katkısı olması gerektiğini düşünenler için kesinlikle tavsiye etmiyorum. Ama kitap okumayı istemediğim dönemde bana iyi geldi açıkçası. Bu dönemde bulunanlara tavsiye ederim :) Yada okula,işe giderken otobüste okunabilecek ideal bir seri olabilir :)


Kendisinin çok çirkin olduğunu yazmış defalarca.Ya dedim ne kadar çirkin olabilir. Görsellerden baktım da gayet güzel bir kadın yahu :)


Bir de hangisinde olduğunu hatırlamıyorum ama yaşlandığında geçmişini hatırlamama korkusuyla hep günlük tuttuğunu yazmış. Ben çocukluğumdan beri bu konuda o kadar başarısızım ki. Küçükken bir hevesle süslü püslü günlükler alıp iki sayfa yazıp atardım. Ama aslında yapılması gereken birşey belki de. Evet 23 yaşımdayım ve bunu tekrar deneyeceğim :)

Pucca okuyup okumamakta kararsız olanlar en azından birinciyi alıp öyle karar verebilirler.

Ben hepsini kucaklayıp eve götürmeseydim sanırım birinciden sonrasını almazdım. Ama alınca hepsini okudum.Böyle de saçma bir takıntıya sahibim. Alındıysa o kitaplar okunacak arkadaş ! :)

Benden bu kadaaarr :))


15 Eylül 2014 Pazartesi

Haftasonu Özeti



Dolu dolu geçen bir haftasonundan sonra bu pazartesi hiç yakışmadı yaa.

Tamamen Serkan'la dolu bir haftasonu geçirdiğim için zamanın nasıl geçtiğini anlamadım.Bir de baktım ki p.tesi gelmiş ve gözümü büroda açmışım sanki. Serkan'ı ablamın kızıyla tanıştıracağımdan bahsetmiştim. Planımızı gerçekleştirdik. Pazar günü birlikte güzel bir kahvaltı yaptık. Daha doğrusu biz yaptık yeğenim baktı. Yabancı birinin yanında birşey yiyemiyor hanımefendi.Öyle saçma bir takıntı ki bu.Eminim koskoca yerde açık büfe kahvaltıdan aç kalkan bir tek odur :) Tabağına koyduğu bir yudum şeyden çöplenip durdu. Bir de utanmadan kulağıma aç kalırım diye ben evde kahvaltı yaptım dedi.Orada cinlerim tepeme çıktı :) Ama birşey diyemedim tabi.O da yiyormuş görüntüsü vermeye devam etti.

Sevdiler sanırım birbirlerini. Yeğenimin beni paylaşabilmesine de acayip şaşırdım.Çok kıskanç bir insan kendileri.Mesela ben en son ablama ne zaman sarıldığımı hatırlamıyorum.Çünkü hem beni hem de annesini kıskanıyor. İşimiz çok zor :) Ama Serkan'ı kabullendi neyse ki. Bazen bizi zor sorularla sıkıştırdığı da oldu ama idare ettik :)

Kahvaltıdan sonra da sinema keyfi yapalım dedik. Ama seçenek o kadar azdı ki.Resmen mecburiyetten Azazil diye saçma bir korku filmine girdik. Saçma olması korktuğum gerçeğini değiştirmez tabi :D in,cin varsa işin içinde korkmamam imkansız. Ben filmi izlerken korkmuyorum da gece yatarken o filmi kendim geliştirip son teknoloji haliyle rüyalarıma sokuyorum :)

Zaten izlerken de korkacağımı anladığım yerlerde hiç bakmıyorum. Korku filmine gidip de korkmamak için gözlerimi kapatmak ne kadar mantıklı bilmiyorum ama öyleyim işte.

Bu arada 7 Eylül'de Serkan'la 1.yılımızı bitirmiş bulunmaktayız :) Zaman o kadar hızlı geçiyor ki. Askerliğe de adım adım yaklaşıyoruz ve düşündükçe bile sinir oluyorum :( Napalım hepsi geçecek. Birlikte geçireceğimiz nice mutlu,huzurlu ve aşk dolu senelerimiz olur umarım :)

Bir gelişme daha oldu. Serkan'ın bir akrabası ve eşiyle birlikte c.tesi akşamı yemeğe gittik. Çok güzel geçti. Ama onlar 3 kişi birbirini gayet iyi tanıyınca biraz gerildim tabi :) o kadar sıcak davrandılar ki yabancılığı hemen attım üzerimden.  Ailelere karışmaya başladık anlayacağınız. Serkan benden baya geride kaldı ama olsun :) Önce ailenin küçüğünden başladı.Yavaş yavaş ilerler artık :)

Yazın sona yaklaştığını hissettirmeye başladı artık. Ve her ne kadar yazı çok sevsem de sanırım üşümeyi çok özledim. Montlar çizmeler... Güzeldi ya :)

İşten fırsat bulup azıcık karalayayım dedim ama böyle devam edersem sonunu getiremeyeceğim :)

Bu arada hala okuyamadım bir çoğunuzu. Haftasonu da fırsat olmadı. Telafiler gittikçe çoğalıyor :)

Hoşçakalın  ♥

10 Eylül 2014 Çarşamba

Normale az kala :)

Artık normal yazılarıma bir başlangıç yapmak istedim.Zor zamanları yavaş yavaş geride bırakıyorum.Daha doğrusu geride bırakmak değil de alışmak,kabullenmek diyelim biz buna. Bugünlerde beni mutlu eden en güzel şey annemin kendini daha iyi hissetmesi. Kıyamıyorum ona hiç. Bazen azıcık tartşıyoruz da içime öküz oturuyor resmen :)

Ablam,yeğenim bizdeydi.Yeni gittiler.Ev kalabalık olunca zaman o kadar hızlı geçiyor ki. Eylül'ün de ortasına gelmişiz neredeyse. Artık staj tantanasından da kurtuldum.Ruhsatım da 15 güne kadar gelir diyorlar. Artık herşey daha belirli, daha ciddi geliyor gözüme.Çalışma şartlarımızı da konuştuk. Bürodaki işleri tamamen ben üstlenip yorulacağım. Çok mutluyum bunun için,çok hevesliyim.Bir zaman sonra yorgunluktan küfür edeceğimi de biliyorum ama olsun :) 

Daha önce Pucca'nın kitaplarını çoktan aldığımı ve bir türlü okumadığımı söylemiştim.Canım okumak istemediği dönemde 3 tanesini çıkardım aradan.Bana ne mi kattı? Hiçbirşey.Zaten öyle bir beklentim de yoktu.Amaç kafa dağıtmak. Çok abartılı bulduğum yerler de oldu. Hatta bazen yok artık iyi sallamış bu kadar hayalgücü fazla dediğim de oldu :) 

Aslında Pucca sayesinde bir kaç bloğu okumamaya karar verdim. O blogları çok farklı,samimi, keyifli ve eğlenceli bulurdum.Meğer Puccavari birşey olmaya çalışmışlar.Kullandıkları bazı kelimeler bazı cümleler espriler tıpatıp aynı. Hatta bazı olaylar bile ! Ne yani o kelimeleri başkası kullanamaz mı diyeceksiniz şimdi. Tabi ki kullanır ama benim anlatmak istediğim farklı birşey.Tarz tamamen aynı işte ne bileyim bir tuhaf geldi bana.

Akşam da o kadar sıkıldım ki ne yapsam ne yapsam diye düşünürken Friends izlemeye başladım. 3 bölüm izledim ve gerçekten çok sevdim çok tatlılar :) Uzun zamandır dizi izlemiyordum bence de zamanı gelmişti.

Bu arada Serkan'ı yeğenim ve ablamla tanıştırdım. Ablamla biraz ayaküstü oldu ama yeğenim beni çok kıskanmasına rağmen Serkan'ı sevdi.Pazar günü de birlikte kahvaltıya gidiyoruz.Sonra da belki bir sinema yaparız.Küçük hanım film de beğenmiyor.En son Serkan'la Herkülü izlediğimizi söylemiştim :) "Ama ben öyle film istemem romantik birşeylere gidelim" diyor yüzümüze bir de utanmadan :)

Serkan adım adım aileye doğru ilerliyor ama bakalım :) 

Benden haberler bu kadar şimdilik. 
Hoşçakalın...

3 Eylül 2014 Çarşamba

Geri Dönüş



Merhaba herkese. Evet günlerdir yazabilecekken yazmadım. Bazen böyle aylarca yazmayıp dönenleri görünce insan nasıl vakit yaratamaz ki derdim. Demek ki bazen o vakti bulsak da canımız istemeyebiliyormuş.

Ananemi kaybettik ne yazık ki. 82 yaşındaydı. Yaşına rağmen de o kadar neşeli ve hayat dolu bir kadındı ki.O gülüşü hala gitmiyor gözümün önünden. İnsan herşeyi kabulleniyor zamanla. Tek tesellim ağır hasta olmadan yada yatalak olmadan yaşamış olması.En büyük korkum insanı yataklara düşüren bir hastalığa yakalanmak olduğu için böyle düşünüyorum belki de. En büyük isteği de bebekken ölen oğlunun yanına gömülmekti.Onu da gerçekleştrdik. Geriye sadece çekildiğimiz fotoğraflar ve videolar kaldı. Mekanı cennet olsun.

Tatilden döndüm,tam ablama gitmişken ananemin hastalandığı haberini aldık bir anda tekrar eve döndüm.Sonra da ananemin vefatı cenaze derken kendimi işe başlamış buldum. Kafam allak bullak.Kendimi hiçbir şeye veremiyorum.Ama bu haftadan sonra herşey daha düzenli olacak eminim.

En kısa zamanda yazdıklarınızı okumaya ve yorumlarınıza cevap vermeye çalışacağım.İyi bakın kendinize...