16 Aralık 2014 Salı

Terleten MİM

Plaza Sesi en zor ve düşündürücü konularla dolu bir mim paslamış bana. Cevaplamakta çok geç kaldım ama kusuruma bakmaz o biliyorum ben :) 

Bu gece öleceğinizi bilseniz bazı insanlara bazı şeyleri söylememiş olmanın pişmanlığını hisseder miydiniz? Peki, neden söylemediniz?
Bir şeyleri söylemediğim için pişman olacağım kadar önemli insan sayısı çok az hayatımda. Ve şu anda düşündüğümde ah keşke söyleyebilsem dediğim hiçbir şey yok içimde. Belki tek pişmanlığım sevdiklerime daha fazla vakit ayırmayışım olurdu. Çünkü ne kadar değer versek de günlük telaşlar bizi çoğu zaman yalnızlığa itiyor.


Günün birinde çocuğunuzun doğduğu hastanede bir yanlışlık yapıldığını ve çocukların karıştığını öğrenseniz, kendi çocuğunuzla sizin büyüttüğünüz çocuğu değişir miydiniz?
O kadar zor bir soru ki. Sanırım önce bir şok ve yıkım olurdu benim için. Ama her zaman şöyle düşünüyorum. Annelik sadece doğurmakla olmuyor. Kendi büyüttüğüm çocuğu da bir kenara atamazdım asla. Onunla olan ilişkimde bir değişiklik olmazdı. Yine öz çocuğummuş gibi devam ederdim hayatıma. Sadece öz çocuğumu tanımadan geçen zamana üzülürdüm. Ayy ağlayabilirim şu an :D Türk filmi sahnesinde hissettim kendimi :D


Hayalinizi süsleyen bir yerde bir hafta tam pansiyon harika bir tatil için uçan bir kelebeği yakalayıp ayaklarını ve kanatlarını koparır mıydınız?
Koparmak deyince içim cız etti. Kelebeğin ufacık bir hayvan olması onun canlı olduğu ve acı çekeceği gerçeğini değiştirmez. Asla yapamazdım. Aksi halde tatili kelebeklerle dolu kabuslarla geçirebilirim :)

Bir yemeğe davetlisiniz ve önünüze tanımadığınız bir yemek konuyor. Tuhaf haline ve pek iştah açıcı görünmemesine rağmen tadına bakar mıydınız?
Ne kadar aç olduğuma bağlı. Artık karnım gurulduyor, tansiyonum düşmeye başlıyor ve gözlerim kararıyorsa yapacak birşey yok, yerdim :)
Ama genel olarak görüntü ve koku olarak kötü olduğunu düşündüğüm yemekleri ağzıma koymam.


Sevdiğiniz biri için yalancı şahitlik yapar mısınız? Örneğin bir yayaya çarptığında direksiyonda dalga geçmesine rağmen çok dikkatli kullandığını söyler miydiniz? (Anne,baba,eş,sevgili)
O parantez içindekiler olmayaydı iyiydi.Örnekteki gibi ciddi bir konuda yalancı şahitlik yapamam. Sonucu ne olursa olsun, isterse bir daha suratıma bakmasınlar. Ama basit bir konuda bu kuralı biraz çiğneyebilirim gibi düşünüyorum :)

Yetişme tarzınızda değişiklik yapma imkanınız olsa neyi değiştirirdiniz?
Küçüklükten beri tabularla yetişmemiş olmayı tercih ederdim. Keşke geriye dönüp bunu değiştirme imkanım olsa. En azından kendi çocuğumu/çocuklarımı böyle yetiştirmeyeceğime eminim. Onların da bu soruya bu şekilde karşılık vermelerini asla istemem.

Eviniz ve içindeki eşyalarınız yanıyor. Ailenizi, kendinizi ve köpeğinizi kurtardıktan sonra bir kez daha içeri girme şansınız var.Ne kurtarırdınız?
Herkes kurtulduktan sonra o şokla aklıma başka birşey gelmezdi sanırım ya. Mantıklı düşününce o olaydan sonra barınabilmek için paraya ihtiyacımız olacağı kesin. Sanırım cüzdanımı falan almak isterdim.Hayat bedava değil sonuçta.

Yarın sabah başka birinin kimliğinde uyanma şansınız olsa bunu değerlendirir miydiniz, kimi seçerdiniz?
Bu soruyu okuduğumda aklıma hemen Virginia Woolf geldi. Nedendir bilmiyorum ama aklıma ilk geleni yazdım ben de. Tabi Virginia kadar çirkin olmak istemezdim :D Ay neyse ölünün arkasından konuşmayayım fazla :D

Plaza Sesi'nden bir mim daha var ama şu an yapmam gereken işlerim var. Onu da yarın hallederim :) Çok teşekkür ederim tatlışıma :)

xCoach seni asla atlamam bilirsin :))
yaz-(s)aklan-kaç'ım da gözümden kaçmadıysa cevaplamadı sanırım bu mimi.

Seviyorum sizi :)




5 Aralık 2014 Cuma

Okuyucu Mimi

yaz-(s)aklan-kaç beni mimden mahrum etmemiş sağolsun :) Hemencik cevaplıyorum :)

Arabada kitap okurken rahatsız olur musun?
Bazen rahatça okuyabilirim. Ama bazen de başım döner midem bulanır hemen kapatırım kitabı. Yol boyunca okuyabilenlere hayret etmişimdir her zaman :)

Hangi yazarın tarzı tam senlik, neden?
Ahmet Ümit en sevdiklerimden. Çünkü kitabın sonunda şaşırmayı ve aksiyonu seviyorum biraz. Roman boyunca da kimin katil olabileceğini tahmin etmeye çalışmak acayip keyifli :)
Son zamanlarda okuduğum Sarah Jio'yu da çok sevdim. Tarz olarak geçmişle bugün arasında bağlantı kuran olay örgüleri var. Yine Ahmet Ümit'te olduğu gibi roman sonunda beni şaşırtıyor. Ustaca kurgulanmış romanlara sahip bence.

Harry Potter serisi mi, Alacakaranlık serisi mi ? Cevabınızı desteklemek için üç neden belirtin.
Harry Potter'ı severek okumuştum. Alacakaranlık da hayran olduğum bir seriydi. Ancak filmlerinden sonra biraz tiksindim diyebilirim. Okurken çok sevmiştim oysa ki.Ama bence herkesi bıktırdılar. Sanırım Harry Potter diyorum. Ama üç neden belirtmesem de olur sanırım. İçgüdüsel bir karar :))


Kitaplarını koklar mısın?
Hayır hiç yapmadım bunu.

Kitaplığının en ince kitabı hangisi?
Kürk Mantolu Madonna.

Kitaplığının en kalın kitabı hangisi?
Ders kitabı kategorisinde ama olsun. Borçlar Hukuku :)

İyi bir okuyucu olduğun kadar iyi bir yazar mısın? Geleceğinde yazarlık görüyor musun?
İyi bir okuyucu olduğumu kim söyledi ki :)) Aslında üniversite yıllarıma göre daha iyi okuduğumu söyleyebilirim ama yeterli olduğunu düşünmüyorum kesinlikle. Okumak istediğim uzun bir kitap listesi var ve sürekli yeni kitaplar çıkıyor. Ömrüm buna yetişebilecek mi bilmiyorum :) İyi yazdığımı ve gelecekte yazarlık kariyeri görmüyorum kendimde :) Benim yazma sebebim sadece rahatlamak. Bunu profesyonele dökmek aklımın ucundan bile geçmez.

Daha önce okuyup da nefret ettiğin bir kitabı vermek isteseydin bu hangisi olurdu?
Elif Şafak-Medcezir.

Harry Potter ve Açlık Oyunlarına benzeyen ama daha az bilinen bildiğin bir seri var mı ?
Serilerle pek ilgilenmiyorum.

Zombiler mi vampirler mi?
Zombileri pek tercih etmiyorum :) Vampirler daha ihtişamlı bence :)

Son olarak komple aşk romanı mı yoksa biraz aşk karıştırılmış aksiyonlu romanlar mı ?
Sadece aşk bayıyor bazen.Aksiyon da olsa tadından yenmez :)

yaz-(s)aklan-kaç'ım teşekkür ederim bu güzel sorular için :) "Sevgülünle" çok tatlı zamanlar geçir emi :) Aşk hep sizinle olsun :)

Ben de Kreatif Baskan ve xCoach 'u mimledim gitti :)


3 Aralık 2014 Çarşamba

Sessiz Takipçi

Yazmak istediğim o kadar çok şey varken sadece boş sayfaya bakıp nereden başlasam diye düşünüyorum. Başlayamadığımı görüp kapatıyorum.

Evet günlerdir aynen böyleyim.Sadece sessiz takipçi kategorisindeyim.Sanmayın ki okumuyorum sizleri. Elimden geldiğince, zaman buldukça okuyorum. Sadece yorum kısmını görmezden geliyorum bu ara. Nedendir bilmiyorum. Eski performansımı yakalamaya çalışıyorum ama yok yok :)

24 saat bana cidden yetmiyor. Ki işten de çoğu insana göre erken çıkıyorum. 16.30-17.00 arasında çıkmış oluyorum. Zamanın yeterli gelmesi için kaçta çıkmam gerekiyor acaba ? Bu soruyu sorunca da kendimden utandım :)

20'li yaşlar ne zormuş meğer. Sürekli umut ve umutsuzluğu bir arada yaşıyorum. Özellikle de iş konusunda. Bazen hayalimdeki şeyi bulamadığımı hissediyorum.Bazen de daha ne olsun nankör olma diyorum kendi kendime.

Meslekte yeni olmanın verdiği birşey sanırım. Daha hareketli olmasını isterdim. Bazen oturacak vaktim bile olmamalı.Saate baktığımda aa ben yemek yemedim saat ne çabuk geçmiş demeliyim. Bazen deli gibi yorulup eve gidince kendimi yatağa zor atmalıyım. Manyak mıyım neyim bilmiyorum ama öyle olsun istiyorum işte. Bu aradığım da küçük şehirde yok maalesef memur ve esnaf usulü arasında bir yerdeyim. Hem memnunum hem değilim. Ama sonuçta herşey hayalimizdeki gibi olmuyor. İşimden,çalıştığım yerden memnunum da işte öğrenme hevesinin verdiği o heyecanı karşılayamıyorum burada. Neyse sizi dengesizliklerimi dinlemekten kurtarıyorum :)

Sadece buradayım ve sessiz takipçinizim demeye gelmiştim.

25 Kasım 2014 Salı

SADE VE DERİN / DEEP TONE

Blog yazmaya başladığımda tanıdığım ilk bloggerlardan biriydi Deep. Bloğuna şöyle bir göz attığımda blog yazmayı gerçekten de ciddiye aldığını farketmiştim. Yeni tanıdığı bloggerları tanıtması, her gün en az bir yazı yazması,yorumlarına düzenli şekilde cevap yazması ve okuduğu blogları yorumsuz bırakmaması blogla severek ilgilendiğini gösteriyordu zaten.

Başlarda bir kitabı olduğunu bilmiyordum. Öğrendiğimde aldım alacağım, dur elimdeki kitapları bitireyim derken zaman geçiverdi. Burada baktığım kitapçılarda da bulamamıştım. Ve sonunda internetten aldığım kitapların içine SADE VE DERİN'i de kattım.

Deep'in bloğunu elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum. Her ne kadar yüzyüze bir tanışma olayımız olmasa da insan bir süre sonra tanıyormuş gibi hissediyor işte :) O yüzden kitaba merakla başladım. Acaba blogda yazdığı yazılardan farklı bir tarzda mı yazmıştır diye merak etmiştim hep.


Aslında Deep gayet olduğu gibi yazıyor. Kitabında da bloğunda da tarzı aynı ve çok severek okudum Sade Ve Derin'i. Farklı bir tarzda yazsa belki de yadırgayabilirdim :)

Kitap 8 bölümden oluşuyor.Sanat,Aşk,İnsan,Yaşam,Gelişim,Mevsimler,Tarih ve Denemeler. Her bölümde de birer ikişer sayfalık yazılar var.Belki de beni sıkmamasının en önemli sebebi buydu. Bahsettiği konular oldukça "bizden"di. Sanki sohbet edermiş gibi bir dili var ve tıpkı bloğundaki gibi samimi Sevgili Deep :)

Aslında ben bu tür kitapları fazla okuyamam.Yani farklı farklı bölümler, farklı konular barındıran birden çok şeyden bahseden kitapları okuyamıyorum pek.Bana olaylar,kurgular,kahramanlar olacak :) Gereksiz bir önyargıya sahibim bu konuda. Bunun sebebi de Elif Şafak Medcezir kitabı. Ondan sonra bu tür kitaplardan uzak durdum nedense. Onu okurken çok sıkılmıştım çünkü. Zar zor bitirmiştim.

Ama Deep takip ettiğim bir blogger olunca merak duygusuyla bu önyargımı bir kenara bıraktım. Hiç sıkılmadan, bazen gülümseyerek bazen de haklı olduğunu düşenerek severek okudum Sade Ve Derin'i. Belki de Deep sayesinde önyargımdan kurtulmuş oldum. Demek ki bir yazı tarzını sevdirmek de yazana bağlı :)

Bence SADE VE DERİN en yakın zamanda kitaplıkta yanında duracak bir arkadaşı hakediyor :)) Evet Deep artık ikinciyi bekliyoruz :)

Bu arada kitap kapakları benim için oldukça önemli. İster istemez okuduğum kitapları ona göre seçiyorum bazen. Bu yüzden hayal kırıklığına uğradığım da oluyor ama olsun. Sade Ve Derin'in kitap kapağı da çok hoş. Sanki 3 boyutlu gibi hissediyorum fazla bakınca :D

Deep'in kitaptaki en sevdiğim, kendimi bulduğum yazıları şunlar oldu:

*Hayat Sen Git Ben Geliyorum
*Ya 100 Yıl Önce 1-2-3 (Favorim kesinlikle :))
*Sahildeki Yağmurlu Ayak İzleri
*Dünyanın Gözüne Vuruyoruz
*Sahildeki Kuşlar Ve Konserve Açacağı.

Keyifle okudum ve herkese tavsiye ederim. Emeğine sağlık Deep :)

***



Bunlar da okunma sırasını bekleyen bebeklerim :)) Sevdalinka'yı hep okumak istemiştim ama ertelediğim romanlardan biriydi. Kapalı Gişe Yalnızlık çok satanlar listesinde dikkatimi çekmişti ve içerik olarak hiç bilmeden aldım internetten. Biraz hayal kırıklığı oldu benim için Ahmet Batman tarzı sanırım biraz. Kuyucaklı Yusuf ve İçimizdeki Şeytan hep ağır romanlar gibi hissettirmişti bana. Bu yüzden sürekli erteliyordum. Ama çok satanlar listesinde sık sık karşılaşınca artık görmezden gelemedim. İçimizdeki Şeytan'a başladım ve gayet iyi gidiyor şimdilik. Mutlu Olma Sanatı ile de şöyle tanıştım. Sabahları Fox'ta Çalar Saat diye bir program var İsmail Küçükkaya sunuyor. Hıh işte orada zaman zaman bu kitaptan bazı alıntılar okuyordu ve çok hoşuma gitti. Okumalıyım diye düşündüm.Mavi Saçlı Kız ben ortaokul dönemindeyken arkadaşlarımın okuduğu bir kitaptı yanlış hatırlamıyorsam. Tamamen gerçek olması beni çeken yanı oldu. Yabancı da hep aklımda olan bir kitaptı onu da edindim sonunda. Ve son zamanlarda bayıldığım bir yazar olan Sarah Jio'nun okumadığım tek romanı Son Kamelya'yı da almış oldum. 

Son kitap alışverişim böyleydi. Tüyap'a gidemeyen zavallının tesellisi de böyle internet sitelerinden olur işte :) 

Şaka bir yana İdefix ve Kitapsihirbazı bu konuda çok iyiler. Arada göz atabilirsiniz bence :)

İyi geceleeer :)


19 Kasım 2014 Çarşamba

Yazmayalı...



Yazmayalı 6 gün olmuş. Bana göre çok uzun bir süre sanırım. Normalde zırt pırt kendimi buraya atar birşeyler yazmaya çalışırdım. Blogdan sıkılmadım da ama ne bileyim cidden vakit yok bahanesine kendim bile inanıyorum bazen.

İlkbahardayken içim sıkıldığında suçu hep havalardan diye ilkbahara atardım.Şimdiki bahanem de sonbahar. Bir süre de böyle idare ederiz :)

Geçenlerde bu ruh halimden sıkılıp "moralimi" mutlu etmek adına bir sürü kitap aldım. Bir de herkes kitap fuarına gitmiş,alınan kitapların resimlerine baktıkça canım çekti sanırım. Yapabildiğimin en iyisi olarak bir internet sitesinden aldım. Buradaki kitapçı yada kitabevi seçeneği ne yazık ki çok az.Ve bunu fırsat bilerek de gereksiz bir şekilde pahalıya satıyorlar. En iyisi internetten almaktı. Ama insan elinde inceleyerek almayınca bir eksiklik hissediyor doğrusu.

Bu aralar hep popüler ve çok satanlar listesindeki kitapları okudum. Biraz eskilere dönmenin vakti geldi diye düşündüm ve seçimlerimi ona göre yaptım. Hepsi benim bebeklerim ve hangisinden başlayacağımı bilemiyorum :D

Serkan'la yaklaşık 10 gündür görüşemiyoruz. Görüşene kadar da 14 gün olacak. Sanki aylar geçmiş gibi hissediyorum. İzinde olduğu için İstanbul'a gitti haftasonu. Zavallı bense çalışmaya devam.

Şimdi anlıyorum ki sanırım yazacak birşeyim olmadığından yazmıyormuşum :))

Neyse biraz da sizi okuyayım hazır işim yokken :)

13 Kasım 2014 Perşembe

Böğürtlen Kışı / SARAH JIO

Böğürtlen Kışı da Sarah Jio'nun diğer romanları gibi harika bir kapağa sahip.Püsküllü kitap ayraçları zaten beni benden alıyor :) Sarah Jio'yu ben hep 50'li yaşlarda bir kadın olarak hayal etmiştim. Kadının sarışın, gencecik, güzel ve hatta taş gibi olduğunu görünce, bir de 3 çocuğu olduğunu öğrenince kısa süreli bir şok geçirdim :)
Neyse biraz romandan bahsedeyim en iyisi :) 

Böğürtlen Kışı da diğer Sarah Jio romanları gibi iki farklı zaman diliminde iki farklı hayat hikayesinden bahsediyor. Ve tabi ki romanın sonunda iki hikaye aklınıza gelmeyecek bir kurguyla kesişiyor.

Vera Rey zengin ve isim yapmış bir aileden olan Charles'a aşık olur. Birbirlerini çok sevseler de Charles'in ailesi bu aşkı onaylamaz. Vera daha kötü şeylere sebep olmamak için Charles'in hayatından çıkar.Ancak o sırada hamiledir. Daniel doğduğunda onu tek başına büyütmeye başlar. Charles'in Daniel'dan hiçbir zaman haberi olmaz. 1933 yılında Mayıs ayında şaşırılacak şekilde kar yağar. Vera Rey karlı ve fırtınalı bu günde işten geldiğinde üç yaşındaki Daniel'ı evde bulamaz. Sokakta aramaya çıkar ve karların üzerinde Daniel'ın mavi oyuncak ayısını bulur. Günlerce oğlunun eve dönmesini bekler. Onu sokaklarda aramaya başlar.Ancak hiçbir iz bulamaz. Polise gitse de polis bu konuyla pek ilgilenmez. Vera Charles'e bu konuyu anlatmaya karar verir.Onun evine gittiğinde beklenmedik şeyler olur. 

Romandaki diğer hikaye ise gazeteci olan Claire'in hikayesi. Aşık olduğu kocasıyla mutlu bir evlilik sürerken hamileyken yaşadığı bir kaza sonucu bebeğini kaybeder. Kocasıyla birbirlerinden uzaklaşırlar ve eskisi gibi olamazlar. İşyerinde de işler yolunda gitmez. Mayıs ayında tıpkı 1933'teki gibi kar yağar. Patronu seneler önce de aynı ayda kar yağdığı ile ilgili bir haber yazmasını ister. Başlığının da zamansız ve mevsimsiz yağan kar ve fırtına anlamına gelen "Böğürtlen Kışı" olmasına karar verilir. Claire araştırırken 1933'te Daniel adında bir çocuğun kaybolduğunu öğrenir ve arşivlerde onun izini sürmeye başlar. Belki de kendi bebeğini kaybetmiş olduğundan bu olayı çözmeyi, annesine ve çocuğuna neler olduğunu öğrenmeyi çok ister. 

Vera'nın Daniel'la birlikte yaşadığı evi bulur ve bu evle ilgili tesadüf onu çok şaşırtır. Yaptığı araştırmalarla Vera'nın nasıl öldüğünü öğrendiğinde ve bu olayların kendi ailesiyle ilgisini keşfettiğinde öğrendiklerine inanamaz. 

Geçmişle şimdi harika bir olay örgüsü ile birleştirilmiş. Harika bir romandı. Anlatılan herşeyi hissederek okudum. Akıcı ve zamanınız varsa bir iki günde bitirebileceğiniz bir roman. 

Keyifli Okumalar :)

"Hangisi daha zor bilmiyorum" dedim. "Birini aniden kaybetmek mi, yoksa onu yavaş yavaş günden güne kaybetmek mi?"

"Çoğu insanın sandığının aksine gerçek arkadaş sen zor bir dönemden geçerken yanında koşan değildir. Bunu herkes yapar. Gerçek arkadaş kendisi mutlu değilken senin mutlu olmana sevinen -hatta mutluluğunu kutlayan- kişidir."


12 Kasım 2014 Çarşamba

Kendini Kitaplarla Yaz (MİM)



Beyaz Gemi bloğunun sahibi Şenay'a ve Nihan Topal'a mim için çok teşekkür ederim :)

Kendi ismimizi yada blog ismimizi kitap isimleri veya yazar isimleriyle yazıyoruz. Benim blog ismimin de maşallahı var o yüzden biraz eksik yazma lüksüne sahibim diye düşünüyorum :)) İşte şöyle:

Dönüşüm-Franz Kafka
Özdemir Asaf-Yalnızlık Paylaşılmaz
Reşat Nuri Güntekin-Çalıkuşu
Deep Tone-Sade ve Derin :)
Ümit Dünyası-Şevket Rado
Namık Kemal-İntibah
Chuck Plahniuk-Dövüş Kulübü
Ütopya-Thomas More

Tutunamayanlar-Oğuz Atay
Emrah Serbes-Deliduman
Khaled Hosseini-Bin Muhteşem Güneş
İçimizdeki Şeytan-Sabahattin Ali
L(Burada aklıma hiçbirşey gelmedi çaktırmayın :))

4.7. ve 9. yorum sahibi mimlendi :))

10 Kasım 2014 Pazartesi

Kaldığım Yerden...

Güzel bir haftasonundan sonra pazartesi günü hiç çekilecek gibi değil gerçekten :) İstanbul havası bana iyi geldi. En güzeli de Aylin'le görüşmüş olmak tabi ki. Konuşacak anlatacak o kadar çok şey birikmişti ki.Az da olsa hasret giderdik.

Tabi Serkan'la birlikte gittiğimiz için fazla kızsal dedikodular yapamadık :D Devamı bir dahaki sefere inşallah :) 

Bu arada Aylin Keyf-i Kahve bloğunun sahibi. Aynı zamanda da bir blogger buluşması yani bu :P

Cuma günü saat 7'ye doğru oradaydık. Aylin bize çok güzel yemekler yapmış sağolsun.Hele kahvaltı sofraları tam bir şaheserdi gerçekten :) Hani insanın önce gözü doymalı sonra karnı derler ya. Hıh işte tamamen göz doyuran bir kahvaltıydı. Açık büfeyle yarışır :)) 

Cuma gecesi evdeydik. Benim gelmiş olan Aylin'in de gelecek olan ruhsatını kutladık rakı eşliğinde :) Ve sürekli bana yapılan uyarılar "yavaş iç, hızlı  gitmiyor musun" bıdı bıdı bıdı :D Bol bol güldük ve çene çaldık.O kadar güzeldi kii. Keşke bu kadar hızlı geçmeseydi.

Şansımıza hava da çok güzeldi. Cumartesi günü Kadıköy'e gittik.Tarihi Moda İskelesi'ne ne hayallerle gittik ama ne yazık ki oturacak yer yoktu. Her yer o kadar doluydu ki. Kadıköy'de bir çay içip deli gibi özlediğim tantuniyi yedim sonunda :) Sonra eve geri döndük.Yine tıkınacak bir sofra hazırladık kendimize :) Muhabbet ederken bir yandan da kombici yolu gözledik. Kombi bozuktu. Ama haliyle cumartesi ve gece gece olunca kombiyi tamir etmeye de kimse gelmedi. 

Gecenin ilerleyen saatlerinde kombiye bir haller oldu ve kendiliğinden düzeldi neyse ki. O anki sevincimiz anlatılmaz yaşanır :)

Pazar günü zaten öğlen kalktık. Kahvaltıyı yapıp hemen çıktık otobüse yetişmek için. Zaman çok çabuk geçti ya. İstanbul'da bir yerlere gitmek bile zaman kaybı gibi geldi sanki. Çünkü en son geçen sene yılbaşında görüşmüştük. Evde oturup muhabbet etmek bizim için en iyi seçenekti. Diğer türlü bir kafede yada sokakta olmak demek kalabalık,gürültü ve trafikte geçen zaman demekti. 

Aylin'le Serkan sanki yeni tanışmış gibi değillerdi.O kadar mutlu oldum ki. Kimse kimseye yabancılık çekmedi allahtan :)

Dönüşte yolculuğumuz biraz kötü geçti.O kısımlara değinip bu güzelim mutluluk saçan yazıyı mahvetmek istemem :D

4 senem İstanbul'da geçti. Sokaklarda yürürken iki hissi bir arada yaşadım.Sanki hiç İstanbul'da yaşamamışım gibi kalabalık ve gürültüyü yadırgadım. Bir yandan da sanki hiç mezun olup eve dönmemişim gibiydim.Tuhaftı.Hele ki Kadıköy sokakları. İşte o hissi en çok orada yaşadım. Ama İstanbul'u özlememişim pek. Gidince daha bir emin oldum bundan. Sakinliğe alıştım iyice sanırım.

Sonuç olarak geldim ben ve çok mutluyum =)



6 Kasım 2014 Perşembe

Birine Baktım Çıkıyorum



Bu aralar yazamıyorum.Neden mi? Gerçekten bilmiyorum. Vaktim yok gibi sanki.Ama aslında var gibi de. Tuhaf işte.Zaman nasıl geçiyor anlamıyorum. İşten geliyorum dinleneyim derken uykum geliyor. 8 saatten fazla uyumama rağmen de sabah annemin beni yataktan kazıması gerekiyor neredeyse :)

Belki merak edenleriniz vardır yada yoktur belki de :D Öyle bir iyiyim demeye geldim. Bu haftasonu benim için çok özel.Üniversiteden tek dostum Aylin'in yanına gidiyorum yarın. Serkan'la da tanışacaklar.Çok heyecanlıyım :) Pazar günü de dönmem gerekiyor haliyle. P.tesi iş vakti malum :( Keşke daha çok kalma fırsatım olsa.

Büyüdük de planlarımızı haftasonuna göre yapıyoruz vay anasını :D

Neredeyse bir haftadır kimseyi okuyamadım.Dönünce telafi edeceğim mutlaka.Kendinize iyi bakın...

31 Ekim 2014 Cuma

Mutlu Et Cildini :)

Kozmetik bloğu olmaya karar vermediğime dair sizleri uyardığım ikinci yazım olacak bu :) Yüzüme aynı ürünleri kullanmaktan bile sıkıldığım bir dönemdeyim. Ne kullansam acaba diye araştırırken bir sürü Avene ürünü almış buldum kendimi.

Yorumlarda memnun olan da çok olmayan da. Biraz korktum açıkçası ama denemek istedim. Benim aldığım ürünler karma ve yağlı ciltler için. Sabırsızlanıyorum denemek için :) Bu yazımdan sonra hemen deneme yapacağım :)



Cleanance Emulsion-Lotion nemlendirici,(Arkasında içeriğindeki Çinko Glukonat ve B6 vitamini desteği ile sebum salgısını düzenlediği ve gözenekleri sıkılaştırdığı,cilt yüzeyine matlık kazandırdığı yazıyor.

Cleanance Lotion-Toner  Tonik (Cildi arındırıcı ve matlaştırıcı etkisi varmış Gözenekleri sıkılaştırır ve fazla sebumu emerek uzun süreli matlık sağlar diyor.)

Cleanance Jel,(Araştırırken öğrendiklerime göre Avene termal suyu içerdiği, sabun ve paraben içermediği,cildi temizlerken balkabağı çekirdeği özü sayesinde sebum salgısı düzenini sağladığını okudum.)

Termal Su ( Bir cilt doktoru ablama bu ürün yerine cildinize maden suyu kullanabilirsiniz demiş bu arada söylemeden geçmeyeyim.Ama ben yine de denemek istedim.Yatıştırıcı,rahatlatıcı ve tahriş giderici etkisi varmış. Benim cildim sıcakta yada soğukta çabuk kızarıyor.Belki bir faydasını görürüm.)

Cleanance Maske.(Arkasında sebum salgısını düzenler ve cilt yüzeyindeki ölü hücrelerden arındırır diyor.)

Ürünlerin vaatleri oldukça fazla. Okuduğum yorumlarda göre akneye meyilli ciltlere çok iyi geldiği ve hatta bazı kişilerin sivilce probleminden bu ürünlerle kurtulduğunu bile gördüm. Beni cezbeden de bu oldu sanırım. Zaten etkileri daha çok sebum dengesini sağlama üzerine yoğunlaşmış. Benim çene bölgemde sivilce sorunum var sadece.Umarım bir işe yararlar.

Ürünlerin yağlı, karma ve akneye meyilli ciltler için olduğunu tekrar etmek isterim.Hepsini kullanıp bitirdikten sonra tek tek yorumları paylaşacağım sizinle. Tabi ki her cilt farklıdır.Bana iyi gelen kimine yaramayabilir ama belki size de bir yardımım dokunur belli mi olur :)

Bu vaatler gerçekleşmezse Avene'e elimi bile sürmem bir daha :D

Ben maskemi yapmaya gidiyorum şekerler :D






30 Ekim 2014 Perşembe

Satır Satır Mutluluk... ♪ ♫

Mutluyumm, hem de deli gibi. 4 sene okul ve 1 sene de stajı sayarsam yıllardır beklediğim günü yaşadım bugün sonunda. Saat bir buçuk gibi barodan telefon geldi ve ruhsatımın geldiğini,saat dörtte de ruhsat ve yemin törenimin yapılacağını söylediler. Şok oldum.İşe geç kaldığım için gelmiş geçmiş en paspal halimle gitmiştim. "Nasıl yani ama ben hiç uygun değiliiim" diye isyan ettim telefonda. Ama bir işe yaramadı o çığlığım.



Hemen izin alıp eve gittim süslendim püslendim,üstümü değiştirdim,saçlarımı yaptım :D Sonra da yanında çalıştığım avukat ve ailemle birlikte adliyeye gittik. 

Önce yemin ettim. "Namusum ve vicdanım üzerine and içerim" derken tüylerim diken diken oldu.Yıllardır bugünü bekliyordum ve sonunda o anın içindeydim. Ettiğim yemin benim için gerçekten anlamlı. Bazıları amaan saçmalık deyip umursamıyor o cümleler ağzından çıkarken. Ben o cümleleri gerçekten isteyerek ve hissederek sarfettim. Ömür boyu yastığa başımı koyduğumda biraz bile olsa vicdan azabı duymak istemiyorum. Vicdanımla rahatça yüzleşebilmeliyim. Rahat uyumalıyım. Fazla para kazanmak için başka işler karıştırarak yada insanları kandırırak bu mesleği taşıyamayacağımdan eminim.Meslekteki her adımımda ettiğim yemin aklımdan çıkmayacak.

Yeminden sonra yanında çalıştığım avukat duygusal bir konuşmadan sonra cübbemi giydirdi. Ağlamamak için zor tuttum kendimi :D Ona da 42 yıllık meslek hayatı için plaket verdiler. Böyle bir tecrübeyle birlikte çalıştığım için çok şanslıyım. Sonra da ruhsatımı verdiler ve bir sürü fotoğraf çekildik. Herşey rüya gibiydi sanki. Ailemin bugünlerimi görmesi kadar güzel birşey olamaz. Daha çok onlara bugünü yaşattığım için mutlu oldum.Yıllarca emek verdiler ve her ne kadar bunu karşılık beklemeden yapsalar da onlara bu gururu yaşattığım çok mutluyum.

Hala heyecanımı atlatabilmiş değilim. Yazdıklarımdan da anlaşılıyor zaten :) Stajım bittiğinde ruhsatım olmadığı için avukatım derken içime sinmeyen birşeyler vardı.Kendimi hiçbirşeye ait hissedememiştim.Stajyer desen değilim, avukat desen biri bana vekaletname vereyim şu davama bak dese ruhsatım olmadığı için bakamam. Tuhaf birşeydi işte. 

Ama bugün itibariyle "RESMEN" avukatım. Kocaman bir çerçeveli ruhsatnamem oldu benim de. Avukatlık kimlik kartım da var. Ve iki numara olmasına rağmen neredeyse bana beş beden büyük cübbem var bir de :)

Bürodaki askıya bir cübbe daha eklenecek.Hem de yepyeni, gıcır gıcır :D Meslek hayatımda o cübbeyle yaşayacağım bir çok tecrübe var önümde. 

Bu arada mutluydum olmasına ama içimde bir burukluk da yok değildi.Serkan gelemedi törene. Çünkü babamın daha kendisinden haberi yok. Evet 23 yaşında olmama rağmen kıskanç ve kızını paylaşamayan bir babaya sahibim :) 

Babamın prensibi şudur "Ne zaman evlenmeye karar verirseniz bana o zaman söyleyin"  İki ablam var ve ikisi de evlenmek istediklerinde söylediler.Sevgililik süreçlerinden hiç haberi olmadı babamın. Çünkü "nerede,ne zaman gelecek,geç kalmadı mı, kiminle gitti" diye annemin kafasını ütüleyeceğini bildiğimizden ben de  bu prensibe uyuyorum :) O yüzden Serkan gelemedi. Keşke o da olsaydı.O zaman çok daha anlamlı olacaktı benim için.Ama yanımda olmasa da sevincimi paylaştığını biliyorum. 

İşte böyle, mutluyum, bir adımı daha geride bıraktım ve zaman gerçekten çok çabuk geçiyor. Staj başvurusu yaptığım zamanı hatırlıyorum da dün gibi sanki. Umarım uzun yıllar bu mesleği yeminime uygun bir şekilde yerine getiririm.

İşte şimdi 30 Ekim'le birlikte yepyeni bir sayfa açıyorum :)

27 Ekim 2014 Pazartesi

Kişisel MİM

Deep'in kendine mim haftası ilan etmesi üzerine yayınladığı mimlerden birini cevaplamak istedim.Zamanı olanlar yapsın demiş.İşten çıkmadan önce fırsat bulmuşken yapayım bari :) 

Bu aralar hayatında neler oluyor? Seni nasıl etkiliyor bu olaylar?
Şikayet edecek birşey yok hayatımda. Bazen bazı şeylerin daha farklı olmasını istemiyor da değilim ama genel olarak memnunum. Ve hayatımda bu ara şunlar oluyor diyemeyecek kadar da aynı geçiyor günlerim. Ama havaların bu kadar çabuk soğuması beni çok etkiledi diyebilirim.Daha giyecek baharlık mont ve ayakkabılarım vardı yahu :D Bir anda kışlıklara geçtim.Donuyorum.

Hayatın senin için ne kadar önem arz ediyor?
Fazlasıyla önem arzediyor ama hayatımın benim için özel olan insanlarca ne kadar önemli olduğunu bilmeyi daha çok isterdim.

Kendini bir kenara çekip düşündüğün oldu mu?
Neredeyse her gün bunu yapıyorum.Özellikle de gece 11-12 sularında. Ve sonra kendi kendime sözler ve kararlar veriyorum. Bazılarını gerçekleştiriyorum.Bazılarını da sabah kalktığımda pek umursamıyorum.

Nefret duyduğun bir alışkanlığın var mı?
Hmm baya düşündüm de yok sanırım ya.

Bu hafta içinde neler yaşadın?
Geçen haftadan bahsetmem gerekirse --
Evet bahsedecek birşeyim yok üzgünüm :D

Hayat
Hızlı.

Son zamanlarda bir değişikliğe uğradığını hissediyor musun?
Bu aralar büyüdüğümü hisseder oldum.Fikirlerimin daha çok olgunlaştığını ve ileriye dönük daha ciddi planlar yaptığımı görüyorum.

Hayattan beklentilerin neler?
Çok şey mi beklemiş olurum bilmem ama, Serkan'la birlikte huzurla yaşadığım hayalimdeki gibi şirin bir evim olsun istiyorum. Onunla birlikte gitmek istediğim ülkelere gitmek istiyorum. Aileme yardımcı olmak istediğim bir konu var. Maaş durumum düzene girdiğinde (malum stajım daha yeni bitti) bunu gerçekleştirmek istiyorum. Hayalimdeki arabaya kavuşmak istiyorum ve trafikte erkek sürücüleri deli edeceğime eminim :D
Serkan'la evlendikten birkaç yıl sonra hayatımıza minik tatlı birşey girsin istiyorum :) En büyük amacımızın onu iyi yetiştirmek olduğu günleri görmek istiyorum.Kısacası benim hayallerim ve beklentilerim hep iki kişilik.Serkan'ın yada ailemin olmadığı bir hayalim yok sanırım. Ben de kendimi bencil sanardım pehh :D

Mimlenenler


26 Ekim 2014 Pazar

İlk Aşk / John GREEN

John Green kimilerine göre içten ve doğal yazan, okurken insanı güldüren bir yazar(mış). Bana ise hiçbirşey ifade etmiyor.Hiçbiryerinde gülmedim.Hatta gülümsemedim. Yani neredeyse kendimde bir anormallik olduğunu düşüneceğim. 3 kitabını okudum ve ikisini ite kaka bitirdim.Sadece "Aynı Yıldızın Altında" fena değildi.Çabuk okudum yani.Ama yine de ayılıp bayılmadım romana.Filmini de izlemek istiyorum bir ara.

Neyse sonuç olarak bu okuduğum son John Green kitabı olacak.Şansımı fazlasıyla zorladım ve artık bu yazarı sevme ihtimalimin olmadığına eminim. Yine de kitap yorumumu yazmadan geçmek istemedim. 

Colin üstünzekalı bir çocuk, fazlasıyla sorumluluk sahibi ve kendini öğrenmeye adamış biri. Katherine isimli kızlar tarafından tam 19 kere terk ediliyor. 19. Katherine tarafından terk edildiğinde hem bu aşk acısını unutmak hem de kafa dağıtmak için arkadaşı Hasan ile birlikte bir yolculuğa çıkıyorlar.Yolları Gutshot kasabasına düşüyor ve orada Lindsey adında bir kızla tanışıyorlar.Lindsey'in annesi onlara iş teklif edince orada kalmaya karar veriyorlar.

Bu sırada Colin yaratacağı formülle tüm ilişkilerin geleceğini hesaplamak için çalışmalar yapıyor.Formülün adı da Katherine öngürülebilirliği. Katherinelerle olan ilişkilerini kullanarak bu formülü geliştirmeye çalışıyor. Bu formüllerle ilgili matematiksel veriler ve grafikler de yer alıyor kitapta.

Kendimi bulduğum cümlelere gelince;

"Birilerini kazanma riskinin yanlış insanları da seçme ihtimalinde yattığını farketmişti."

"Bir süre önce insanların seni sevmesini sağlamanın en iyi yolunun onları çok sevmemek olduğunu öğrendim o kadar."

"Ve hikayeden çıkarilacak ders şu ki neler olduğunu hatırlamıyorsun. Hatırladığın şey gerçekleşen şey haline geliyor.Ve hikayenin ikinci dersi de, tabii bir hikayede birden çok ders olabiliyorsa, Terk Edenlerin tabiatları gereği Terk Edilenlerden daha kötü olmadığı. Terk etmek sana yapılan birşey değil,seninle olan birşey."

Bana birşey ifade etmeyen,oldukça sıkıcı bir kitaptı. Sizi soğutmak istemem ama yalan da söylemem şimdi :D

25 Ekim 2014 Cumartesi

Meme Kanseri Bilinçlendirme MİMİ !

Buralı Olmayanlar Lokali meme kanseri konusuna dikkat çekmek için bir mim başlattı arkadaşlar. Ekim ayında meme kanseriyle ilgili bir çok etkinlik yapıldı. Bizler de bloglarımız sayesinde bu mimi birbirimize aktararak bu konuya dikkat çekebiliriz.

Aslında bu mimde pembe eşyalarımızın fotoğrafını çekip öyle paylaşıyoruz mimi.Buralı Olmayanlar Lokali'nin yazısında olduğu gibi. Ama ben şu an bunu yapamadım. O yüzden bu şekilde yayınlamaya karar verdim.



Kanserin her türü çok zor ve riskli.Ama bilinçlenirsek meme kanserinde bir nebze de olsa kendi muayenemizi kendimiz yapabilir ve şüphelendiğimiz bir belirtide vakit kaybetmeden doktora görünebiliriz. Ama tabi ki belirli aralıklarla doktora görünüp kontrol yaptırmak en sağlıklısı diye düşünüyorum. Unutmayalım ki bu hastalık ne kadar erken teşhis edilirse tedavi olanağı da o kadar artar.Özellikle 30 yaşından sonra çok daha dikkatli olmak gerek. Doktora muayene olduğumuzda kendi kendimize bu muayeneyi nasıl yapabileceğimizi de öğrenebiliriz. En azından ayda bir bunu kendimiz yapabiliriz.

Buralı Olmayanlar Lokali kendi kendimize muayene için de şu yazıyı paylaşmış. Bence oldukça açıklayıcı. İhmal etmemek gerek.Bilinçlenelim ve bilinçlendirelim.

http://www.memesagligi.com/kendi-kendine-meme-muayenesi/

Buralı Olmayanlar Lokali'ni de bu düşüncesi için kutluyorum. Çok iyi düşünmüş.

Ben tek tek mimlemiyorum.Paylaşmak isteyen herkes paylaşsın lütfen.Ne kadar çok paylaşılırsa o kadar iyi.

24 Ekim 2014 Cuma

Okunası Şahıslar-5


Severek takip ettiğim blogları paylaşmaya devam ediyorum. Ama bundan sonra yayınlayacağım bir listeyle daha bu serim bitmiş olacak sanırım :) Yeni bloglar keşfettikçe sizi de haberdar ederim :)

BİLGİCELLİM

Gooogoook

Evde Yazar

Emrah Özdemir

Ege'nin Laciverti

Dostlar Kütüphanesi

Deve Tuşu

Cips Yiyemeyen Kız!

çokomel

Ahu Kader

Zihnin Arka Sokakları

23 Ekim 2014 Perşembe

Şehir Yalnızı Mimi



Oturup gelip geçen insanları izlemek için sence en iyi yer neresi?
Eğer evdeysem balkon bunun için en iyi mekan olabilir. Önümde kahvem ve abur cuburlarım bir de laptop oldu mu ohh değme keyfime.Bir yandan da geleni geçeni incelerim :)
Dışardaysam işlek bir caddedeki cafe olabilir.

Pencereden baktığında ne görüyorsun?
Dolmuş bekleyen insanlar,simitçiieee diye bağıran simitçi amca ve rüzgarda uzun saçlarıyla başetmeye çalışan bir bayan görüyorum. Ve nedense herkes çok ruhsuz görünüyor.

Gecenin bir vakti sokağa çıktığında, herhangi bir şehirde, ne hissediyorsun?
Gecenin bir vakti sokağa çıkmayalı o kadar çok oldu ki ne hissederim bilmiyorum :D

Yaşadığın şehirdeki ideal günü tasvir eder misin?
İdeal gün mü? Monoton gün demek istedin sanırım. Sabah 9 akşam 5 iş.Eve gel yemek ye,duş al seni mutlu edecek birkaç birşey(kitap,müzik,blog vb.) yap ve yatıp zıbar. İşte ideal gün :D
Ama haftasonu Serkan'la geçirdiğim bir gün benim için çok ideal mesela :)

Yollara düşme ve yollara aşık olma halini tasvir edebilir misin?
Genel olarak yollara düşme eylemi beni çok strese sokuyor.O yolun sonuna varana kadar gergin oluyorum.Sadece otobüste camdan dışarıyı izlemek biraz güzel bir his sayılabilir.

"Yalnız yaşamak" nasıl bir duyguydu?
Biri yalnız yaşamak mı dedi? Allaaahımm o nasıl bir duygu acaba? Hiç bilmiyorum.Ailemin yanından üniversiteye gittim.4 sene yurtta kaldım ve bitince tekrar ailemin yanına döndüm. Düşünün artık yani ne kadar yalnız yaşadığımı :)

Birbirimizi fazla mükemmelleştiriyor olabilir miyiz?
Hayatımızdaki sınırlı sayıda kişi dışında bence tam tersi herkes birbirini kusurlarıyla yerden yere vuruyor.

yaz-(s)aklan-kaç mimlendin kuzum ! :)

Yazar Mimi

yaz-(s)aklan-kaç'tan gelen bir mimim daha var.Teşekkür ederimm :)

Yazar ne demek?
Benim için iki türü var. Biri gerçekten profesyonel anlamda bu işi yapanlar. Ve bence bunlar da kendi içinde nitelikli ve niteliksiz olarak ayrılmalı :)
Bir diğeri de bunu iş yada meslek olarak yapmayıp sadece yazmak isteyenler.

Herkes yazar olabilir mi?
Bence herkes yazar olabilir. Ama özellikle de profesyonel anlamdaysa ne kadar başarılı olduğunu tartışmak lazım.Ben kelimelerle fazla oynayamam mesela.Biraz fazla gerçekçi olduğumdan kelimeleri mecaz anlamda kullanma özürlüyüm sanırım. Bir de bazı bloglar var ki.Onların yazdıklarıyla kelimeler başka başka anlamlara bürünüyor.Şimdi ben bir kitap yazsam o kişi de bir kitap yazsa, al işte ikimiz de yazarız. Ama hangimizin daha nitelikli ve başarılı bir eser ortaya çıkardığını tartışmaya bile gerek yok :)

Sen neden yazıyorsun?
Ben aslında yazmayı seven bir insan değildim. Moralimin bozuk olduğu bir dönemde içimi dökme amaçlı açtım bu bloğu.Ama sonra baktım ki burada ayrı bir dünya var ve kendimle ilgili birşeyler paylaşırken,diğer blogları okurken mutluyum.Böylece kendimden birşeyler yazmaya devam ettim.Sanırım bu şekilde paylaşmaktan mutlu olduğum için yazıyorum.

Beğenilmek ve okunmak hoşuna gidiyor değil mi? Sence bundan dolayı yazarlar megaloman olabilir mi?
Ne kadar beğenildiğimi bilemem tabi ama yorumlardan dolayı okunduğumu bilmek hoşuma gidiyor. Kimse okumazsa insanın boş bir odada kendi kendine konuşmasından ne farkı olur ki ? Evet yazarlar megaloman olabilir tabi ki.

Bir yazarla sohbet etmek nasıl bir duygu?
Eğer gerçekten bilgi birikimi olan bir insansa bence çok farklı bir duygu olabilir.Mesela bu sabah televizyonda bir programda Elif Şafak vardı.İki kitabını okudum ve hiç sevemedim bu yazarı. Ama konuşurken kendini ifade etme şekli o kadar farklı.Ne bileyim değişik oluyorlar işte.

Yazarların cinsiyeti var mıdır? Bir örnek verebilir misin?
Yoktur bence. Sonuçta hayal dünyalarında yarattıkları kahramanların etrafında bir dünya yaratıyorlar. Yazarın cinsiyetinin ne önemi var ki?

Yazmak senin için bir mesele midir yoksa bir meşgale mi?
Aslında gün içinde yapmayı en sevdiğim şeylerden biri bloğumda yazmak yada başkalarının paylaşımlarını okumak.Sanırım benim için meşgaleden bir tık fazlası.

En sevdiğin yazın hangisi?
Eğer öyküler,şiirler yada edebi olabilecek şeyler yazsaydım belki buna bir cevabım olurdu. Ama öyle şeyler yazmadığım için bakıp da ayy ne güzel yazmışım dediğim bir yazım yok :)

Yazdıklarının anlaşılırlığı ile ilgilenir misin?
Çoğu zaman aklımdan geçirdiğim gibi paldır küldür yazıyorum.Yayınlamadan son bir kere okuyorum ve karmaşık yada içimden geçeni tam olarak kelimelere dökemediğim yerler oluyor. O zaman siliyorum o kısımları mesela. Ama bazen de fazla takılmıyorum.Belli olmuyor yani.

xCoach mimlendin tatlım!! :))


22 Ekim 2014 Çarşamba

MİM'İK

KAFADERGİ'ya mim için teşekkür ederim. Kendisi mim dünyasına farklı ve güzel sorularla dönüş yaptı :)


Romantik:Bir süredir hoşlandığın biri var. Konuşmaya çekiniyorsun ama artık bu belirsiz gidişatı yönlendirmen lazım...
Bu soruda doğal olarak Serkan'dan başkasını düşünemiyorum :) Mesela ondan hoşlandığım zamanlarda bunu direk söyleyemedim ama gayet belli ettim yani.Ben anca bu kadar yönlendirebiliyorum :) Tabi öyle olunca adımın ondan gelmesi gerekiyordu. Öyle de oldu zaten. Bu konuda adım atabilecek kişinin ben olduğumu düşünmüyorum.



Dram:Çocukken öyle birşey yaptı ki kuzenin senin kör olmana neden oldu ama bunu aileleriniz bilmiyor. Herkese herşeyi anlatır ve o kuzeninle konuşur musun, yoksa acını içine atar, hiçbirşey olmamış gibi kuzeninle konuşup yaşamına devam mı edersin ?
Ailemin bilmemesinin imkanı yok.Çünkü ben herşeyi anlatırım. Bu kadar ciddi birşeyi neden saklayıp tek başıma başetmeye çalışayım ki? Kuzenimle konuşup konuşmamak da çok umrumda olmaz zaten.


Bilimkurgu: Süper bir gücün olacak. Bunun ne olmasını istersin?
Düşünceleri okumayı ve görünmez olmayı çok isterdim.



Macera:Gece uyurken eve hırsız girdiğini farkediyorsun. Dahası hırsızın odana girip çekmecelerini karıştırdığını duyuyorsun. Ne yaparsın?
Ölümüne uyku numarası yaparım :D Yusuf yusufken aynı zamanda hayatımın en derin uykusunu uyuyormuş gibi kükreyerek horlayabilirim hatta :D Kalp atışlarımı duymaz umarım :)



Komedi:Resmi bir ortamdasın. Deri koltuğa oturduğunda koltuktan ses çıktı. Ama herkes o sesin senden çıktığını düşünmüş olabilir...
Önceden olsa aynı şeyi tekrar edebilirdim. Ama artık büroda deri koltukta otura otura pek umursamamaya başladım sanırım :)

Korku:Elinde bıçak olan bir katil üzerine doğru geliyor. Kurtulmak için ne dersin?
Sanırım üç buçuk atarken sadece deli gibi ağlayarak nolur yapma diye yalvarırım :)

Şimdi de sırada reklamlar var. kafadergi.blogspot'ta en sevdiğin bölüm hangisi ?
Tabi ki öyküleer :)

Bu aralar mim cevaplamaya bayılan yaz-(s)aklan-kaç'ı mimliyorum :)


21 Ekim 2014 Salı

DART ÖDÜLÜ

Farkettiğin gibi kontrol paneli "Dart Ödülü" başlıklarıyla dolu sayın okuyucu :) Ee ödül almış biri olarak şımarmazsam ve  ödül dağıtmazsam olmaz tabi :)

Öncelikle listelerinde bana da yer verdikleri için Bir Delinin Pembe DefteriBuralı Olmayanlar Lokali ve Deve Tuşu'na çok teşekkür ederim.

Biraz sorumluluk içeren bir ödül kendisi.Yapmamız gerekenler;
*Ödülün fotoğrafını paylaşmak
*Size ödül veren bloğun linkini paylaşmak
*Bu ödülü 15 bloğa dağıtmak gerek.











Ödül sahiplerine gelirseek :

yaz-(s)aklan-kaç

Keyaki

xCoach

Kreatif Baskan

Lady Witch

Beyaz Gemi

Vişne Çürüğü

Zamska

Keyf-i Kahve

maya

Moira M

Persephone

kedilievintarzi

Başrolde Ben Varım

Kızlı Erkekli Kedili

2 Çocuklu Hayat

Benimki 15'i geçti sanırım ama olsun. Kendimi durduramadım bir an :)

İyi Geceler Hepinizee :)



AŞK MİMİ ♥



yaz-(s)aklan-kaç Aşıkım Mimini cevaplamamı ister de ben geri çevirir miyim hiç :)

Aşkı nasıl tanımlarsın?
Aslında aşkın karşılıklı yada karşılıksız oluşuna göre değişebilir bu tanım. Ben karşılıklı olan için tanımımı yapmayı tercih ederim :)
Bence AŞK:Sevgi+Heyecan+Bağlılık+Kıskançlık+Karın bölgesindeki kelebekler+Hayaller+Tatlı Tripler+Bolca Gülücük+Sahiplenmek+Özlemek.
En belirgin hissettiğim duyguları yazmak istedim :)

Sen hiç aşık oldun mu?
Evet şu an aşığım ki :)

Hayalindeki aşk nasıl birşey?
Aslında önceden olsa gerçekten aşkın böyle birşey olduğuna inanmazdım. Bana sadece alışkanlıkmış gibi gelirdi aşk.Ama değilmiş.Tam da hayalimdeki aşka sahibim.

Aşk öznel midir?
Tabi ki özneldir. Biraz da insanın beklentileriyle alakalıdır. Mesela kimileri aşkını seçerken mantığını kullanır. Kalbinin sesini duymazdan gelebilir. Kimileri için aşk para yada statü olabilir mesela. Kimileri de sadece huzur ve mutluluk arar. Fazlasıyla öznel bir duygu bence.

Sana aşık olduğunu söyleyen birine nasıl karşılık verirsin?
Bana aşık olan kişiye ben de aşık olduğum için herşey çok güzel :)
Ondan başka biri bunu söylese şu an tabi ki umrumda olmaz.

İlk görüşte aşka inanır mısın?
İnanmıyorum.Bence insanlar ilk görüşte sadece birbirinden hoşlanabilir.Ama aşk biraz imkansız gibi geliyor.

Aşk bir su mudur içip kudurduğun ?
Bu soru bir harika ya :D Hmm aslında evet düşününce insan her zaman daha fazlasını istiyor.

Aşkı bilene, derdi çekene mi sormalı?
Evet kesinlikle :D

Aşkla vişnenin ne alakası olabilir?
Vişne deyince aklıma hemen şarap gelir. Şarap deyince de nedense aşkı ve kadını simgeliyor bana. Tuhaf ama öyle işte.

Aşkla sevgi karşılaştırılmalı mıdır?
Bu iki duygu birbirine benzemesine rağmen aynı zamanda farklıdır da.Bir çok insanı sevebiliriz ama bizim için özel birine duyduğumuz sevgi aşk bence. O kişinin özel olması da ilk soruda belirttiğim duyguları beraberinde getirir.Ve işte sevginin aşklaşmış halinin formülü budur bence :)

En etkilendiğiniz aşk filmi hangisi?
Gerçekten öyle bir film yok benim için.

En hoşunuza giden aşk romanı hangisi?
Okuduğum kitaplar konusunda çok unutkan olduğumu bilmeyeniniz yok sanırım :) Ama Hasret ve Mart Menekşeleri'ni çok beğendiğimi söyleyebilirim.

Son olarak aşkta romantizm nasıl olur, en romantik haliniz nasıldı?
Vuhuuu ne kadar da müstehcen bir soru :D
Çok romantik bir insan olmadığımı söylesem yeterli olur sanırım :) Sorunun ikinci kısmı hak verirsiniz ki fazlasıyla özel :D


Karmakarışık adlı çalışmam *.*

Birkaç gündür sudokunun kolay ve zor olanını çözebildiğim ama orta seviyenin içinden çıkamadığım günler yaşıyorum. Ve hata yaptığımı farkettiğimde artık çok geç oluyor. Bazen aynı haberlerden sıkıldığımdan gazete okumayıp sadece bulmacasını çözmek için gazete alıyorum. Bu aralar Türkiyeyle ilgili iyi yada kötü hiçbir habere tahammülüm yok nedense. Canım ne duymak ne de görmek istiyor.

Bazen hiç yapmadığım şeyleri yapmak istiyorum.Mesela ben tek başıma oturup da çay demleyip keyif yapamam hayatta.Çay demlemem için misafir falan olması lazım. Ama nedense bunu bugün yapasım var.Eve giderken bir sürü abur cubur alıp akşama çayımı demleyip bloğumun başına oturacağım ve sonra da Friends izlemeye koyulurum büyük ihtimalle.

Geçtiğimiz pazar günü Serkan'la sinemaya gittik. Korku filmine gitmeyeceğiz bir daha desek de yine Dabbe'ye merakımıza yenildik. Serkan için çok riskli bir karardı aslında.Çünkü gece yarısı uykumdan korkuyla uyandığımda onu arıyorum :D Önceden annemi uyandırırdım.Artık bu görevi o üstlendi. Neyse işte filmi izlerken korkunç olacağını anladığım anlarda hemen gözlerimi kapattım yada bakmadım. Ben de böyle korku filmi izliyorum işte ne yaparsın. 

Yine her korku filminde olduğu gibi aynada birşey görme,görünmez bir varlık tarafından yerde sürüklenme,burundan kan gelmesi,kapı ve dolap kapaklarının hızla kapanması,çarşaf giymiş ancak yüz kısmı karanlık olan varlıklar,sonracığımaa yapılan büyüler falan klasikleşmiş olarak bu filmde de vardı. Filmi beğendim mi ? Hayır. Korktum mu? Kesinlikle evet. Ama filmin sevdiğim yönü şu oldu.Beklemediğiniz ve tahmin edemeyeceğiniz bir sonuca bağlıyor filmi. Yani normal dini içerikli olan korku filmlerinde kızın içinden cini çıkarırlar ve mutlu sonla biter ya film. Hıh işte bu öyle değildi. Farklıydı sonu. 

Filmde çok güldüğümüz yerler de oldu. Bazı yerlerde saçmalık sınırlarını tamamen zorlamışlar.Ama bu durum yine de benim korkmama engel değil. 

Sırada gitmeyi planladığımız film İncir Reçeli - 2. Bu filmi de hem izlemek istiyorum hem de istemiyorum tuhaf birşey. 

Bu arada düşündüm de bir çiftin uzun süredir mi yoksa kısa süredir mi birlikte olduğunu anlayabileceğimiz en uygun yer sinema sanırım. Yeni olanlar hemen belli ediyorlar kendilerini.Arkamızda oturan çift mesela. Kız kendi yaptığı efektlerle dikkatimizin içine etti sağolsun. "hiii, aayyy, çok korkunç aşkııaamm, ayy bakamıycııaamm,ayy geldi geldi arkanda hiii,..." bu listeyi baya uzatabilirim. Resmen filmi zehir etti bize sevgilisine kur yapacak diye. Ben de korkuyorum ama konuşuyor muyum kardeşim. İzle işte insan gibi, akşama korkarsın :)

Kitap okuyamıyorum bu aralar. Bunun sebebi yine bir John Green faciası yaşamam.Hiç sevemedim ben bu yazarı. Çılgınlar gibi övülmedikçe de hiçbir kitabını almam bir daha.Aynı Yıldızın Altında idare ederdi yine neyse de Kağıttan Kentler ve şu an okuduğum İlk Aşk tam bir felaket. Çok kötü bence öyle böyle değil. Bitiremiyorum kitabı bildiğin.Akşam 2 sayfa okudum bıraktım. İçimdeki yarım bırakmama duygusuna yenildim yine sürünüp duruyorum o kitapla.

2 tane mim var yapmam gereken.Mimleyenler unuttum sanmasın :) Aklımda ama oturup cevaplayamadım bir türlü.

Ay ne anlatacaktım ben yaa ? :)) 

19 Ekim 2014 Pazar

Öyle İşte...


Bugün herkesin birbirinin arkasından konuştuğu ama yüzüne güldüğü canım cicim dediği bir ortamdaydım. Baro seçimleri vardı. Yaklaşık 4 saat aynı ortamda bulundum ve gerçekten ağzım açık kaldı. Birkaç kişi yanımda bir aday için "aman o baro başkanlığı yapamaz,kalıbının adamı değil üç kağıtçının teki" diye konuştu. Bana fikrimi sordular. Kişiliği hakkında yorum yapacak kadar kimseyi tanımadığımı söyledim. 

Sonra arkasından attıkları adam yanımıza geldi. Konuşmalar aynen şöyle "ayyy harika bir konuşma yaptınız gerçekten hayran kaldık.Diğer aday halt etmiş.Gönlümüz sizden yana.Oylarımız da size" Sonra kakara kikiri muhabbet ettiler. Evet o an surat ifademi ben bile tahmin edemiyorum. Ya insan azıcık tutarlı olur.Fikrin neyse arkasında dur değil mi? Oyunu o adaya vermediysen yada vermeyeceksen yorum yapma.Hayırlısı neyse o olsun de geçiştir işte adamı.

Bu sadece küçük bir örnek. Sürekli böyle bir ortam vardı.Kimse gerçek fikrinin arkasında durmadı.Herkes muhabbet ederken karşısındakine göre belirledi tavrını. Bir o yana bir bu yana...Hayır anlamadığım şey de şu; karşındakine açıklama yapma zorunluluğun yok ki. Kimse sana oyunu kime verdin yada neden ona verdin demiyor. Durup dururken kendini açıklamanın bir de üstüne yalan söylemenin anlamı ne? Allahım hepsi mi aynı olur yaa. Daha önceleri tanışıp sevdiğim birçok insandan midem bulandı bugün.Nasıl bir karaktersizlik bu? 

İki adayın da konuşması upuzundu.Üstüne bir de belediye başkanı ve milletvekili konuşma yapınca cinnet geçirecek hale geldim. Adayların bir konuşmaları var.Sanırsınız ki bizim baro bütün Türkiye'yi kurtaracak.Bir vaatler bir vaatler.. 

O kadar uzun konuşuldu ki ara vermeden çok yaşlı bir avukat ön taraftan(ki büyük ihtimalle kulakları çok iyi duymadığı için nasıl fısıldadığının farkında değildi) kalktı yanındaki arkadaşına suratını buruşturup karnını tutarak "fazla sıkıştım" diyerek fısıldadığını zannederken mikrofonda konuşan kişi susmuş bulundu.Bizim oturduğumuz taraftaki herkes duydu ve kıkırdamaya başladık :) Aslında çok sempatik ve doğal buldum o halini,çok tatlıydı :)

Bu akşam haberi aldım.Yine aynı kişi başkan olmuş. Bu tantana da böyle bitti.Olan cumartesi günüme oldu yaa. Hiç dinlenmiş hissetmiyorum kendimi. Bugünden bana kalan uykusuzluk ve başağrısı oldu.

Yarın öğlene kadar uyuyup sonra da Serkan'la buluşup haftasonumu telafi edeceğim inşallah. Belki sinemaya falan gideriz.Dabbe'yi merak ediyorum da g*tüm yemiyor bir türlü afedersiniz ama :)

***

Az önce Friend 3.sezonu bitirdim. Hı bu arada yazacaklarım belki spoiler içerebilir baştan söyleyeyim de :) 

Rachel ve Ross'un ayrılmasına çok şaşırdım ya.Ben onların bütün sezonlarda hep birlikte olacaklarını hayal etmiştim. Chandler'ı her bölümde daha çok seviyorum. Ama bence sık sık giydiği o krem rengi gibi kumaş pantolonunu giymesin mümkünse.Ona ait gibi hissedemiyorum bir türlü.Hı bir de top sakal hiç mi hiç olmuyor ya :)

Dizide en çok takdir ettiğim şey insanların birbirinden ayrılma şekilleri. Biri sevgilisinden ayrılmak istediğinde "artık görüşmememiz gerektiğini düşünüyorum" gibisinden bir cümle kuruyor ve karşıdaki "anlıyorum. Sorun değil" ve benzeri şekilde karşılık veriyor. Biz neden yapamıyoruz bunu acaba? Neden bir çift ayrıldığında bir taraf için dünyanın sonuymuş gibi oluyor? Yada ayrılmamak için kendini paralıyor? Hatta ve hatta haberlerde duyduğumuz gibi durumu abartıp bıçaklayanlar öldürenler var. Ne tuhaf.. Aslında düşününce ayrılmak yada boşanmak biriyle birlikte olmaya karar vermek kadar olağan ve doğal birşey. Sanırım biz millet olarak bağlanmayı aşırı seviyoruz. Yada birlikte olduğumuz kişiyi bir başkasıyla düşünmek bile çıldırmamıza yetiyor. Aman neyse karışık işler bunlar :)

Aslında ben başka birşeyler yazmak için geldim ama nedense yazı böyle gelişti. Ne mi yazacaktım ? Sanırım toparlayamıyorum şu an.En iyisi burada sonlandırmak. 

Güzel bir pazar günü diliyorum hepinize. İyi geceleerr... Bu da pazar şarkımız olsun :)

17 Ekim 2014 Cuma

Beden Dili - 4

BASKIN VE EDİLGEN EL SIKIŞMALAR

Gün içinde "özellikle de çalışıyorsanız" bir çok kişiyle el sıkışmak durumunda kalıyoruz.Her beden hareketi gibi bunun da bazı özel anlamları var. Bilinç dışı yapsak bile.

El sıkışmayla üç temel tavırdan biri sergilenir :
*Hakimiyet: Bu insan üzerimde egemenlik kurmaya çalışıyor,temkinli olmalıyım.
*Edilgenlik:Bu insanın üzerinde egemenlik kurabilirim ne istersem yapar.
*Eşitlik:Bu kişiden hoşlandım.İyi anlaşacağa benziyoruz.


Egemenlik, el sıkışma sırasında elinizi avcunuz aşağıya bakacak şekilde çevirerek iletilir.Avcunuz doğrudan yere bakmaz ama karşınızdakinin avcuna göre aşağıya bakar.Bu durum denetimi ele alma mesajı iletir.Avcun yukarı baktığı el sıkışma şekli edilgen bir tavır gösterse de el sıkışmadan sonraki davranışlar size daha sağlıklı ipuçları sağlayacaktır.

İki baskın kişinin el sıkışması durumunda her ikisi de karşısındakinin avcunu edilgen konuma getirmeye çalışacağından sembolik bir savaş yaşanır.

Birisi size baskın bir el uzattığında avcunu edilgen konuma getirecek şekilde çevirmek hem zor olur hem de ne yapmaya çalıştığınız belli edersiniz.Baskın eli etkisiz hale getirmek için şu tekniği uygulayabilirsiniz :

El sıkışırken sol ayağınızla ileri adım atın. Sağ ayağınızı sol ayağınıza çapraz olacak şekilde öne getirin. Bu durumda sağ ayağınızla karşıdakinin kişisel alanına girmiş olacaksınız. Bu durum el sıkışma konumunu düzeltmenizi ve el sıkışmayı dikey yanı "eşit" konuma getirmenizi sağlar.Çünkü adımlarınızla ona yaklaştığınız için bileğini düzeltme durumunda kalır.

Avuç içinin aşağıya baktığı durum karşıdakine eşit bir ilişki kurma şansı vermediğinden en saldırgan el sıkışma hareketidir.

Eldiven şeklinde el sıkışmaya "politikacı el sıkışma" da denir. Bu hareketi yapan karşısındakine güvenilir ve dürüst olduğu izlenimini vermeye çalışır.Ama yeni tanıdığı birine uygulandığında tam tersi etki yaratabilir.Sadece iyi tanıdığınız insanlara yapılmalıdır.



Ölü balık el sıkışında ise kişi karşısındaki eli hiç sıkmaz ve çok hafif bir biçimde tokalaşır.Bazıları bunu zayıflık göstergesi olarak kabul eder.Bu el sıkış biçimini kullanan çoğu kişi bunun farkında değildir.

Parmak ezici : saldırgan ve kabadayı karakterinin göstergesidir.Güçlü olduğunu kanıtlamak istercesine elinizi acı verecek kadar sıkar.

Gergin kol uzatma da avcun aşağıya bakması gibi saldırgan tipler tarafından sıkça kullanılır.Amaç sizi belli bir mesafede ve kendi mahrem bölgesinin dışında tutmaktır.

Parmak ucu tutma : Bu hareketi yapanın karşısındakine karşı hevesli ve istekli bir tavrı varmış gibi görünse de aslında özgüven eksikliği vardır ve amacı karşıdakini kendini rahat hissedebileceği bir mesafede tutmaktır.



Kol çekme : Karşıdakinin kolunu kendine doğru çekerek el sıkışan kişiler genelde kendi kişisel alanı içinde rahat eden güvensiz bir tiptir.

İki eli kullanarak el sıkışmanın anlamı içtenlik ve güvenin belirtisidir. Bunun derecesi sol elin karşı tarafın sağ kolunun ne kadar yukarıya götürüldüğü ile ilgisi vardır. Mesela dirsek kavrama bilek tutmadan daha fazla duygu iletirken omuz tutuş üst kol kavramadan daha fazla duygu iletir.


Bunlar genelde aralarında belli bir yakınlık olan insanlar arasında kullanılır.Tam tersi olması durumunda bir güvensizlik hissi yaratabilir.

Çoğumuz nasıl el sıkıştığımızın farkında değiliz bence. Yakın olduğumuz birine sorup fikir almalıyız bence.Kimse ölü balık gibi el sıkışmak istemez sanırım :)