24 Ocak 2014 Cuma

" Senden Önce Ben "



Bu ara bana bişeyler oldu. Nedense kitap okumaya fazla vakit ayıramıyorum. Gelen giden de hiç bitmiyor onun da etkisi var sanırım. Annemin her zaman benden habersiz davet ettiği komşularımız hiç bitmiyor :) Çay demle çay doldur derken saat geçiyor. Sonra da kendimi yatakta buluyorum :)

Uzun süredir masamın üzerinde duran Senden Önce Ben bitti sonunda. Aslında vakit ayırsam birkaç günde keyifle okunabilecek bir kitap. İnsanı sıkmıyor. Ne olacağını merak ediyorsunuz sürekli. Size biraz bu kitaptan bahsetmek istiyorum.


Will çok hareketli bir yaşama sahipken geçirdiği bir kaza sonucu tekerlekli sandalyenin hayatında çizdiği sınırlara mahkum oluyor. Sürekli birilerinin bakımına muhtaç. Ve bu şekilde yaşamak istemiyor. Ötenazi için bunun yasal olduğu İsviçre'ye gitmek ve hayatına son vermek istiyor. Fakat ailesine 6 ay daha bu şekilde yaşamaya katlanmak için söz veriyor. Ailesi de bu 6 ay içinde Will'in fikirlerini değiştirebilmek için çırpınıyor.

Will'in tıbbi bakımıyla Nathan ilgileniyor. Ama önemli olan şey Will'i psikolojik olarak iyi hissettirebilecek, ona destek olabilecek birini bulabilmek. Bir kaç başvuru yapılıyor bunun için. Ama Will'in annesi Louisa'yı seçiyor.

***
Louisa da çalıştığı işyeri kapandığı için yeni bir işe ihtiyacı olduğu ve ailesine ekonomik olarak destek olmak zorunda olduğu için ve aynı zamanda iş konusunda fazla seçeneği de olmadığı için bu işi kabul ediyor. Will ile ilk iletişimleri oldukça kötü. Hatta Louisa ona fazla katlanamayacağını düşünüyor. 

Fakat sonra aralarında onların da adını koyamadığı bir bağ oluşuyor. Oldukça fazla vakit geçirmeye başlıyorlar. Louisa Will'in planlarını öğrendiğinde onun fikrini değiştirmek elinden geleni yapmaya adıyor kendini. Ona az da olsa eski hayatındaki yaşamı sağlamak için bir sürü plan yapıyor. 

Louisa'nın yapamadığını Will yapıyor. Ona hayatını bu kadar basit ve sınırlar içinde yaşamaması gerektiğini kendini tanıması ve buna göre kararlar alması gerektiğini farkettiriyor. 

***

Beni en çok etkileyen kısım şuydu. Louisa Will'in yaşama tekrar tutunması için bir seyahat planı yapıyor ve bunu Willin de isteğiyle gerçekleştiriyorlar. Tatillerinin son gecesi sahilde konuşuyorlar. Louisa ona herşeyi bildiğini ve onunla bir hayat hayal ettiğini bu şekilde de mutlu olabileceklerini söylüyor. Fakat Will onu da bu hayatın sınırları içine hapsolmaya mahkum edemeyeceğini ve bu şekilde yaşamaya katlanamayacağını durumunun daha kötüye gideceğini, bu şekilde yaşamanın çok zor olduğunu, fikrinin değişmediğini söylüyor. O kadar hüzünlüydü ki o satırları okumak...

***
Tatilden döndüklerinde ise Louisa için herşey daha zor hale geliyor. Çünkü Will ile hiçbirşey konuşmadan doğruca evine geliyor. Artık herşeyi kabullenmiş durumda. Çünkü zaman doldu ve Will çok kararlı. Artık yapabileceği hiçbirşey kalmadı. Ama Will'in annesinin telefonu üzerine hemen İsviçre'ye gidiyor. Ve Will'le klinikte başbaşa yaşadıkları anı gözlerim dolarak okudum. 

Louisa'nın Will'in kendisi için en doğru kararı verdiğini kabullenişi ve onu kaybetmeyi göze alması... Ve o anda onun yanında olabilmek için bir telefonla bütün kararlarını bir yana bırakıp hemen İsviçre'ye gidip ellerinden kayışını izlemesi...

***

Ve haftalar sonra Louisa'nın Will'in istediği yerde ve şekilde onun yazdığı mektubu okuması. Will'in hayattan yok olacakken bile Lou'yu düşünmesi ve istediği gibi bir hayat yaşaması için elinden geleni yapması. Mektubunda sadece cesurca yaşa, asla durma, sakın bir yerlerde takılı kalma deyişi...Sanki içinde kalan şeyleri Louisa'nın gerçekleştirmesini ister gibi...

***

Mecburiyetlerin karşılaştırdığı iki kişinin yaşadığı çok farklı bir aşk hikayesi...Ve birbirlerinden öğrendikleri şeyler, hayatının son günlerini yaşadığının bilincinde olan bir adamın Lou'ya hayatını cesurca ve sınırlar içinde kalmadan yaşamayı öğrenmesi için, kendini tanıyabilmesi için ve korkmadan kararlar alabilmesi için verdiği uğraşlar...

***

Her satırı okurken kendimi sürekli birilerinin yerine koydum. Will gibi yaşamak özellikle de o felaketten önceki hayat çok hareketli ve keyifliyse çok çok zor... Sürekli başkalarının yardımına ihtiyacınız var, hayatınız bir odayla kontroller için bir hastane arasında mekik dokumakla geçiyor. En kötüsü de bu durumun düzelmeyeceğini bilmek. Ayrıca ne olursa olsun kendi kendimi hayattan çekip alma kararını verebilecek kadar cesaretli olabilir miydim onu da bilmiyorum. İçimden en çok geçirdiğim şey Allah hiçkimseye yaşatmasın oldu. 

Kendimi Louisa'nın yerine koyduğumda ise insanın sevdiğini bile bile ölüme göndermek ne kadar kötü bir durum. Yaşama tutunmasını sağlayamamak, artık yaşanamayacak şeylerin hayaliyle yaşamak... Herhalde izleri ömür boyu hafızamdan silinmezdi. 

Ve tabi ki anne baba için çocuğunun daha fazla acı çekmesini izlememek için onun kararına saygı duyup bu karara ortak olmak da en kötüsü sanırım.

***

Kısacası mecburiyetlerin bir araya getirdiği iki kişinin yaşadığı farklı ve hüzünlü bir aşk hikayesi...İnsana yaşamının kıymetini bilmesi gerektiğini, hayatını farklı kılmak için birşeyler yapması kararlar alması gerektiğini anlatan bir hikaye... 

***

HAYATI YAŞAMAYA DEĞER KILMAK GEREK...

YAŞAMAK NEDİR?

 YAŞAMAK O KADAR ÇOK YAPABİLECEĞİMİZ ŞEY VARKEN SADECE UYUYUP UYANMAK MI DEMEK BUNU DA SORGULAMAK GEREK...

2 yorum:

  1. çok ağladın mı okurken.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayır deep pek ağladım sayılmaz :) arada gözlerim doldu tabi :)

      Sil