25 Kasım 2014 Salı

SADE VE DERİN / DEEP TONE

Blog yazmaya başladığımda tanıdığım ilk bloggerlardan biriydi Deep. Bloğuna şöyle bir göz attığımda blog yazmayı gerçekten de ciddiye aldığını farketmiştim. Yeni tanıdığı bloggerları tanıtması, her gün en az bir yazı yazması,yorumlarına düzenli şekilde cevap yazması ve okuduğu blogları yorumsuz bırakmaması blogla severek ilgilendiğini gösteriyordu zaten.

Başlarda bir kitabı olduğunu bilmiyordum. Öğrendiğimde aldım alacağım, dur elimdeki kitapları bitireyim derken zaman geçiverdi. Burada baktığım kitapçılarda da bulamamıştım. Ve sonunda internetten aldığım kitapların içine SADE VE DERİN'i de kattım.

Deep'in bloğunu elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum. Her ne kadar yüzyüze bir tanışma olayımız olmasa da insan bir süre sonra tanıyormuş gibi hissediyor işte :) O yüzden kitaba merakla başladım. Acaba blogda yazdığı yazılardan farklı bir tarzda mı yazmıştır diye merak etmiştim hep.


Aslında Deep gayet olduğu gibi yazıyor. Kitabında da bloğunda da tarzı aynı ve çok severek okudum Sade Ve Derin'i. Farklı bir tarzda yazsa belki de yadırgayabilirdim :)

Kitap 8 bölümden oluşuyor.Sanat,Aşk,İnsan,Yaşam,Gelişim,Mevsimler,Tarih ve Denemeler. Her bölümde de birer ikişer sayfalık yazılar var.Belki de beni sıkmamasının en önemli sebebi buydu. Bahsettiği konular oldukça "bizden"di. Sanki sohbet edermiş gibi bir dili var ve tıpkı bloğundaki gibi samimi Sevgili Deep :)

Aslında ben bu tür kitapları fazla okuyamam.Yani farklı farklı bölümler, farklı konular barındıran birden çok şeyden bahseden kitapları okuyamıyorum pek.Bana olaylar,kurgular,kahramanlar olacak :) Gereksiz bir önyargıya sahibim bu konuda. Bunun sebebi de Elif Şafak Medcezir kitabı. Ondan sonra bu tür kitaplardan uzak durdum nedense. Onu okurken çok sıkılmıştım çünkü. Zar zor bitirmiştim.

Ama Deep takip ettiğim bir blogger olunca merak duygusuyla bu önyargımı bir kenara bıraktım. Hiç sıkılmadan, bazen gülümseyerek bazen de haklı olduğunu düşenerek severek okudum Sade Ve Derin'i. Belki de Deep sayesinde önyargımdan kurtulmuş oldum. Demek ki bir yazı tarzını sevdirmek de yazana bağlı :)

Bence SADE VE DERİN en yakın zamanda kitaplıkta yanında duracak bir arkadaşı hakediyor :)) Evet Deep artık ikinciyi bekliyoruz :)

Bu arada kitap kapakları benim için oldukça önemli. İster istemez okuduğum kitapları ona göre seçiyorum bazen. Bu yüzden hayal kırıklığına uğradığım da oluyor ama olsun. Sade Ve Derin'in kitap kapağı da çok hoş. Sanki 3 boyutlu gibi hissediyorum fazla bakınca :D

Deep'in kitaptaki en sevdiğim, kendimi bulduğum yazıları şunlar oldu:

*Hayat Sen Git Ben Geliyorum
*Ya 100 Yıl Önce 1-2-3 (Favorim kesinlikle :))
*Sahildeki Yağmurlu Ayak İzleri
*Dünyanın Gözüne Vuruyoruz
*Sahildeki Kuşlar Ve Konserve Açacağı.

Keyifle okudum ve herkese tavsiye ederim. Emeğine sağlık Deep :)

***



Bunlar da okunma sırasını bekleyen bebeklerim :)) Sevdalinka'yı hep okumak istemiştim ama ertelediğim romanlardan biriydi. Kapalı Gişe Yalnızlık çok satanlar listesinde dikkatimi çekmişti ve içerik olarak hiç bilmeden aldım internetten. Biraz hayal kırıklığı oldu benim için Ahmet Batman tarzı sanırım biraz. Kuyucaklı Yusuf ve İçimizdeki Şeytan hep ağır romanlar gibi hissettirmişti bana. Bu yüzden sürekli erteliyordum. Ama çok satanlar listesinde sık sık karşılaşınca artık görmezden gelemedim. İçimizdeki Şeytan'a başladım ve gayet iyi gidiyor şimdilik. Mutlu Olma Sanatı ile de şöyle tanıştım. Sabahları Fox'ta Çalar Saat diye bir program var İsmail Küçükkaya sunuyor. Hıh işte orada zaman zaman bu kitaptan bazı alıntılar okuyordu ve çok hoşuma gitti. Okumalıyım diye düşündüm.Mavi Saçlı Kız ben ortaokul dönemindeyken arkadaşlarımın okuduğu bir kitaptı yanlış hatırlamıyorsam. Tamamen gerçek olması beni çeken yanı oldu. Yabancı da hep aklımda olan bir kitaptı onu da edindim sonunda. Ve son zamanlarda bayıldığım bir yazar olan Sarah Jio'nun okumadığım tek romanı Son Kamelya'yı da almış oldum. 

Son kitap alışverişim böyleydi. Tüyap'a gidemeyen zavallının tesellisi de böyle internet sitelerinden olur işte :) 

Şaka bir yana İdefix ve Kitapsihirbazı bu konuda çok iyiler. Arada göz atabilirsiniz bence :)

İyi geceleeer :)


19 Kasım 2014 Çarşamba

Yazmayalı...



Yazmayalı 6 gün olmuş. Bana göre çok uzun bir süre sanırım. Normalde zırt pırt kendimi buraya atar birşeyler yazmaya çalışırdım. Blogdan sıkılmadım da ama ne bileyim cidden vakit yok bahanesine kendim bile inanıyorum bazen.

İlkbahardayken içim sıkıldığında suçu hep havalardan diye ilkbahara atardım.Şimdiki bahanem de sonbahar. Bir süre de böyle idare ederiz :)

Geçenlerde bu ruh halimden sıkılıp "moralimi" mutlu etmek adına bir sürü kitap aldım. Bir de herkes kitap fuarına gitmiş,alınan kitapların resimlerine baktıkça canım çekti sanırım. Yapabildiğimin en iyisi olarak bir internet sitesinden aldım. Buradaki kitapçı yada kitabevi seçeneği ne yazık ki çok az.Ve bunu fırsat bilerek de gereksiz bir şekilde pahalıya satıyorlar. En iyisi internetten almaktı. Ama insan elinde inceleyerek almayınca bir eksiklik hissediyor doğrusu.

Bu aralar hep popüler ve çok satanlar listesindeki kitapları okudum. Biraz eskilere dönmenin vakti geldi diye düşündüm ve seçimlerimi ona göre yaptım. Hepsi benim bebeklerim ve hangisinden başlayacağımı bilemiyorum :D

Serkan'la yaklaşık 10 gündür görüşemiyoruz. Görüşene kadar da 14 gün olacak. Sanki aylar geçmiş gibi hissediyorum. İzinde olduğu için İstanbul'a gitti haftasonu. Zavallı bense çalışmaya devam.

Şimdi anlıyorum ki sanırım yazacak birşeyim olmadığından yazmıyormuşum :))

Neyse biraz da sizi okuyayım hazır işim yokken :)

13 Kasım 2014 Perşembe

Böğürtlen Kışı / SARAH JIO

Böğürtlen Kışı da Sarah Jio'nun diğer romanları gibi harika bir kapağa sahip.Püsküllü kitap ayraçları zaten beni benden alıyor :) Sarah Jio'yu ben hep 50'li yaşlarda bir kadın olarak hayal etmiştim. Kadının sarışın, gencecik, güzel ve hatta taş gibi olduğunu görünce, bir de 3 çocuğu olduğunu öğrenince kısa süreli bir şok geçirdim :)
Neyse biraz romandan bahsedeyim en iyisi :) 

Böğürtlen Kışı da diğer Sarah Jio romanları gibi iki farklı zaman diliminde iki farklı hayat hikayesinden bahsediyor. Ve tabi ki romanın sonunda iki hikaye aklınıza gelmeyecek bir kurguyla kesişiyor.

Vera Rey zengin ve isim yapmış bir aileden olan Charles'a aşık olur. Birbirlerini çok sevseler de Charles'in ailesi bu aşkı onaylamaz. Vera daha kötü şeylere sebep olmamak için Charles'in hayatından çıkar.Ancak o sırada hamiledir. Daniel doğduğunda onu tek başına büyütmeye başlar. Charles'in Daniel'dan hiçbir zaman haberi olmaz. 1933 yılında Mayıs ayında şaşırılacak şekilde kar yağar. Vera Rey karlı ve fırtınalı bu günde işten geldiğinde üç yaşındaki Daniel'ı evde bulamaz. Sokakta aramaya çıkar ve karların üzerinde Daniel'ın mavi oyuncak ayısını bulur. Günlerce oğlunun eve dönmesini bekler. Onu sokaklarda aramaya başlar.Ancak hiçbir iz bulamaz. Polise gitse de polis bu konuyla pek ilgilenmez. Vera Charles'e bu konuyu anlatmaya karar verir.Onun evine gittiğinde beklenmedik şeyler olur. 

Romandaki diğer hikaye ise gazeteci olan Claire'in hikayesi. Aşık olduğu kocasıyla mutlu bir evlilik sürerken hamileyken yaşadığı bir kaza sonucu bebeğini kaybeder. Kocasıyla birbirlerinden uzaklaşırlar ve eskisi gibi olamazlar. İşyerinde de işler yolunda gitmez. Mayıs ayında tıpkı 1933'teki gibi kar yağar. Patronu seneler önce de aynı ayda kar yağdığı ile ilgili bir haber yazmasını ister. Başlığının da zamansız ve mevsimsiz yağan kar ve fırtına anlamına gelen "Böğürtlen Kışı" olmasına karar verilir. Claire araştırırken 1933'te Daniel adında bir çocuğun kaybolduğunu öğrenir ve arşivlerde onun izini sürmeye başlar. Belki de kendi bebeğini kaybetmiş olduğundan bu olayı çözmeyi, annesine ve çocuğuna neler olduğunu öğrenmeyi çok ister. 

Vera'nın Daniel'la birlikte yaşadığı evi bulur ve bu evle ilgili tesadüf onu çok şaşırtır. Yaptığı araştırmalarla Vera'nın nasıl öldüğünü öğrendiğinde ve bu olayların kendi ailesiyle ilgisini keşfettiğinde öğrendiklerine inanamaz. 

Geçmişle şimdi harika bir olay örgüsü ile birleştirilmiş. Harika bir romandı. Anlatılan herşeyi hissederek okudum. Akıcı ve zamanınız varsa bir iki günde bitirebileceğiniz bir roman. 

Keyifli Okumalar :)

"Hangisi daha zor bilmiyorum" dedim. "Birini aniden kaybetmek mi, yoksa onu yavaş yavaş günden güne kaybetmek mi?"

"Çoğu insanın sandığının aksine gerçek arkadaş sen zor bir dönemden geçerken yanında koşan değildir. Bunu herkes yapar. Gerçek arkadaş kendisi mutlu değilken senin mutlu olmana sevinen -hatta mutluluğunu kutlayan- kişidir."


12 Kasım 2014 Çarşamba

Kendini Kitaplarla Yaz (MİM)



Beyaz Gemi bloğunun sahibi Şenay'a ve Nihan Topal'a mim için çok teşekkür ederim :)

Kendi ismimizi yada blog ismimizi kitap isimleri veya yazar isimleriyle yazıyoruz. Benim blog ismimin de maşallahı var o yüzden biraz eksik yazma lüksüne sahibim diye düşünüyorum :)) İşte şöyle:

Dönüşüm-Franz Kafka
Özdemir Asaf-Yalnızlık Paylaşılmaz
Reşat Nuri Güntekin-Çalıkuşu
Deep Tone-Sade ve Derin :)
Ümit Dünyası-Şevket Rado
Namık Kemal-İntibah
Chuck Plahniuk-Dövüş Kulübü
Ütopya-Thomas More

Tutunamayanlar-Oğuz Atay
Emrah Serbes-Deliduman
Khaled Hosseini-Bin Muhteşem Güneş
İçimizdeki Şeytan-Sabahattin Ali
L(Burada aklıma hiçbirşey gelmedi çaktırmayın :))

4.7. ve 9. yorum sahibi mimlendi :))

10 Kasım 2014 Pazartesi

Kaldığım Yerden...

Güzel bir haftasonundan sonra pazartesi günü hiç çekilecek gibi değil gerçekten :) İstanbul havası bana iyi geldi. En güzeli de Aylin'le görüşmüş olmak tabi ki. Konuşacak anlatacak o kadar çok şey birikmişti ki.Az da olsa hasret giderdik.

Tabi Serkan'la birlikte gittiğimiz için fazla kızsal dedikodular yapamadık :D Devamı bir dahaki sefere inşallah :) 

Bu arada Aylin Keyf-i Kahve bloğunun sahibi. Aynı zamanda da bir blogger buluşması yani bu :P

Cuma günü saat 7'ye doğru oradaydık. Aylin bize çok güzel yemekler yapmış sağolsun.Hele kahvaltı sofraları tam bir şaheserdi gerçekten :) Hani insanın önce gözü doymalı sonra karnı derler ya. Hıh işte tamamen göz doyuran bir kahvaltıydı. Açık büfeyle yarışır :)) 

Cuma gecesi evdeydik. Benim gelmiş olan Aylin'in de gelecek olan ruhsatını kutladık rakı eşliğinde :) Ve sürekli bana yapılan uyarılar "yavaş iç, hızlı  gitmiyor musun" bıdı bıdı bıdı :D Bol bol güldük ve çene çaldık.O kadar güzeldi kii. Keşke bu kadar hızlı geçmeseydi.

Şansımıza hava da çok güzeldi. Cumartesi günü Kadıköy'e gittik.Tarihi Moda İskelesi'ne ne hayallerle gittik ama ne yazık ki oturacak yer yoktu. Her yer o kadar doluydu ki. Kadıköy'de bir çay içip deli gibi özlediğim tantuniyi yedim sonunda :) Sonra eve geri döndük.Yine tıkınacak bir sofra hazırladık kendimize :) Muhabbet ederken bir yandan da kombici yolu gözledik. Kombi bozuktu. Ama haliyle cumartesi ve gece gece olunca kombiyi tamir etmeye de kimse gelmedi. 

Gecenin ilerleyen saatlerinde kombiye bir haller oldu ve kendiliğinden düzeldi neyse ki. O anki sevincimiz anlatılmaz yaşanır :)

Pazar günü zaten öğlen kalktık. Kahvaltıyı yapıp hemen çıktık otobüse yetişmek için. Zaman çok çabuk geçti ya. İstanbul'da bir yerlere gitmek bile zaman kaybı gibi geldi sanki. Çünkü en son geçen sene yılbaşında görüşmüştük. Evde oturup muhabbet etmek bizim için en iyi seçenekti. Diğer türlü bir kafede yada sokakta olmak demek kalabalık,gürültü ve trafikte geçen zaman demekti. 

Aylin'le Serkan sanki yeni tanışmış gibi değillerdi.O kadar mutlu oldum ki. Kimse kimseye yabancılık çekmedi allahtan :)

Dönüşte yolculuğumuz biraz kötü geçti.O kısımlara değinip bu güzelim mutluluk saçan yazıyı mahvetmek istemem :D

4 senem İstanbul'da geçti. Sokaklarda yürürken iki hissi bir arada yaşadım.Sanki hiç İstanbul'da yaşamamışım gibi kalabalık ve gürültüyü yadırgadım. Bir yandan da sanki hiç mezun olup eve dönmemişim gibiydim.Tuhaftı.Hele ki Kadıköy sokakları. İşte o hissi en çok orada yaşadım. Ama İstanbul'u özlememişim pek. Gidince daha bir emin oldum bundan. Sakinliğe alıştım iyice sanırım.

Sonuç olarak geldim ben ve çok mutluyum =)



6 Kasım 2014 Perşembe

Birine Baktım Çıkıyorum



Bu aralar yazamıyorum.Neden mi? Gerçekten bilmiyorum. Vaktim yok gibi sanki.Ama aslında var gibi de. Tuhaf işte.Zaman nasıl geçiyor anlamıyorum. İşten geliyorum dinleneyim derken uykum geliyor. 8 saatten fazla uyumama rağmen de sabah annemin beni yataktan kazıması gerekiyor neredeyse :)

Belki merak edenleriniz vardır yada yoktur belki de :D Öyle bir iyiyim demeye geldim. Bu haftasonu benim için çok özel.Üniversiteden tek dostum Aylin'in yanına gidiyorum yarın. Serkan'la da tanışacaklar.Çok heyecanlıyım :) Pazar günü de dönmem gerekiyor haliyle. P.tesi iş vakti malum :( Keşke daha çok kalma fırsatım olsa.

Büyüdük de planlarımızı haftasonuna göre yapıyoruz vay anasını :D

Neredeyse bir haftadır kimseyi okuyamadım.Dönünce telafi edeceğim mutlaka.Kendinize iyi bakın...